UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER! "YETER Kİ SANATSIZ KALMAYALIM!.."

Mevlüt Tezel, Yüksel Aytuğ, Sina Koloğlu, Ali Eyüboğlu ve Mesut Yar bugün hangi konuları yorumladı?..

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER! "YETER Kİ SANATSIZ KALMAYALIM!.."

MEVLÜT TEZEL - SABAH

KÜLLİYE’DE KUSURSUZ BİR TÖREN

Önceki gün Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreni için Ankara'daydım. Tören öncesi Yüksel Aytuğ ile birlikte gazetemizin Ankara temsilcisi Okan Müderrisoğlu'na uğradık. Sağ olsun Müderrisoğlu, tıpkı geçtiğimiz yıl olduğu gibi bize yine Ankara'da deplasmanda olduğumuz duygusunu yaşatmadı. Hem Türkiye'de, hem Suriye'de teröre karşı çetin bir savaş verdiğimiz, şehit haberlerinin üst üste geldiği bir dönemde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde sanatı, kültürü konuşmak siyasi arenadaki stresli havayı biraz olsun kırdı sanırım. Törende edebiyat alanında Mustafa Kutlu, sosyal bilimler alanında Prof. Dr. Kemal Haşim Karpat, müzik alanında Prof. Dr. Erol Parlak, sinema alanında Şener Şen, geleneksel sanatlar alanında Feridun Özgören ödüllendirildi.

Vefa ödülüne ise Ordinaryüs Prof.
Dr. Süheyl Ünver layık görüldü. Törene sağlık problemleri nedeniyle katılamayan Kutlu, Karpat ve Özgören'in yerine ödül alan yakınları etkileyici konuşmalarıyla dikkat çektiler. Merhum Ünver'in ödülünü alan öğrencisi Ahmet Güner Sayar, bir kere bile teklemeden şiir gibi konuştu; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'yken Ünver'in eserlerine sahip çıktığını hatırlatması ise önemli bir ayrıntıydı.

MÜZİK ÜNİVERSİTESİ

Prof. Erol Parlak'ın asistanı Sinan Ayyıldız'la birlikte verdiği mini şelpe konseri törene ayrı bir keyif kattı. Parlak, kendi müziğimizi ve enstrümanlarımızı çocuklarımıza öğretemediğimizi, bir müzik üniversitesi ve kütüphanesi kurulması gerektiğini söyledi. Erdoğan da "Müzik üniversitesi kurma noktasında YÖK Başkanımız hazırlıklarını yapsın" dedi. İşte Erdoğan'ın tarzı bu; toplumun yararına bir şey yapılması gerektiğinde hemen direktifi veriyor. Emin olun, kısa bir süre içersinde o müzik üniversitesine kavuşacağız.

Törende en çok merak edilen Şener Şen'in nasıl bir konuşma yapacağıydı.

Ödülü geri çevirmediği ve Külliye'ye gittiği için sosyal medyada haksız yere lince uğrayan Şen, tören boyunca Erdoğan ile yan yana oturdu. Tepeden tırnağa siyah giyinen ünlü oyuncunun ciddi bir konuşma yapacağı belliydi.

Şen'in konuşmasına "Sayın Cumhurbaşkanım" diye bir hitap cümlesiyle başlamaması dikkat çekti. Şen, özellikle ciddi bir hava yaratmak için böyle bir tercihte bulunmuş olabilir.

 

ŞENER ŞEN'İN MESAJI

Şen, az ama öz konuştu: "Hikayeler, hayatı nasıl yaşayabiliriz konusunda bize yol göstericilerdir. Ben canlandırdığım karakterleri, iyiye ve doğruya hizmet etmesi için özenle seçtim. Bir aktör için intihar sayılabilecek uzun yıllar istediğim hikayeyi bekledim. İyiyi, doğruyu ve güzeli arayan toplumların her zaman barış içinde yaşayacağına inandım. Bu ödülü toplumsal barışımıza bir katkısı olması umudu ile kabul ediyorum." Şen'in toplumsal barışa vurgu yapması ve 'kabul ediyorum' cümlesini kullanması önemliydi. Erdoğan ise "Şener Şen'i anlatmaya gerek var mı bilmiyorum.

Türk sineması deyince mutlaka Şener Şen'in olduğu bir sahne göz önüne gelir... Bana göre kendisinin en önemli özelliği; komedisiyle, dramıyla bu ülkenin ortalama insanını canlandırabilme kabiliyetidir" diye konuştu. Bundan daha iyi bir özet olamazdı herhalde.

Sosyal medyada yazılanlara takılmamak lazım ama Şen'i sırf ödülü kabul etti diye linç edenlerin var olması gerçekten üzücü. Erdoğan, büyük bir halk kitlesinin oyunu almış ve bu ülkenin en yüksek mevkisini temsil eden bir lider. Haliyle verdiği ödül de en büyük ödül oluyor.

Şen'den bu ödülü almamasını istemek hem devletin en büyük mevkisine, hem de onu seçen halka büyük ayıp.

Şen, bu ülkenin yetiştirdiği en iyi dört-beş oyuncudan biri, oynamayı tercih ettiği filmlerle adeta ülkenin fotokopisini çekmiş büyük bir sanatçı. Ödülü kabul etti diye Şen gibi bir efsaneyi harcamaya çalışanlar kim peki? Bu mudur muhaliflik; böyle mantıksız, ucuz muhaliflik olmaz olsun. Hem kutuplaşmadan yakınıyorlar, hem de Şen'i erdemli, birleştirici bir sanatçı olduğu için suçluyorlar. Kaldı ki Şen gerek giyim tarzı gerekse konuşmasıyla mesajını verdi zaten. Töreni canlı izlemek çok fark ediyor.

Şen'in törendeki duruşu 'İktidara dair eleştirim olabilir ama Cumhurbaşkanına, onun verdiği ödüle ve onu seçen halka saygım sonsuz' der gibiydi.

Şen, "Bu ödülü de toplumsal barışa bir katkı olsun diye kabul ediyorum" dedi.

Zaten ihtiyacımız olan da bu değil mi?

Bir ödül için bile ortalığı bu kadar karıştıranların derdi ne acaba?

 

KÜLTÜREL ATILIM BAŞLIYOR

Erdoğan konuşmasındaki en önemli bölüm ise şöyleydi: "Türkiye'nin tarihi, geçtiğimiz 14 yılı altyapıdan ekonomiye, dış politikadan sağlığa kadar pek çok alanda başarı hikayeleriyle doludur. Sadece iki alanda arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamamış olmaktan dolayı fevkalade üzgünüm. Bunlardan biri eğitim, diğeri kültür-sanat. Önümüzdeki dönem, bu iki alanı önceliklerimizin en başına çıkarmak mecburiyetinde olduğumuza inanıyorum." Erdoğan, önemli bir özeleştiride bulundu ama eğitim ve kültürde yapacağı atılımları anlatırken köprüler, tüneller, çılgın projeleri bir bir hayata geçiren bir liderin kararlılığı vardı.

Erdoğan'ın "Milletine tepeden bakan, onu hor gören, saplantılı aydınlara değil, gerçekten hür düşünceli ama aynı zamanda kendi tarihi ve milletiyle barışık münevverlere ihtiyacımız var" sözleri de önemliydi.

Bir sanatçı elbette muhalif olabilir ama bizde bazı aydınlar muhalif olmayı Türkiye düşmanlığı ile karıştırıyor. Halkı sürekli aşağılayan, hor gören aydınlardan, sanatçılardan çok çekti bu ülke.

Muhalif de olsalar vatanını, halkını seven sanatçılara ihtiyacımız var.


SİNA KOLOĞLU – MİLLİYET

EKRANDA BİR YIL

Her sene bu köşede şöyle kendi meşrebimde, ‘Bir sene ekranda nasıl geçti?’ diye notlarımı aktarırım. Bu yılda önemli bulduğum notlarımın olduğu bir dosya vardı. Notlarıma baktım, sonra vazgeçtim. Bir yıl nasıl geçti? Son bir yıl, belki çocuklarımızın torunlarına anlatacağı bir yıldı.

 

Yıllar kadar uzun konuşulacak, “Meğer neler olmuş da bilmiyormuşuz” denilecek bir yıl. Bu kadar ağır yılın televizyon hali de ‘epey karıştı’ diyerek özetlenebilir.

 

Televizyon çağında darbe girişimini yaşadık. CNN Türk’te Hande Fırat’ın cep telefonuna görüntülü bağlanan Cumhurbaşkanı’nın açıklamalarını izledik. Sokaklara çıkıldı. Tankların önünde, F-16’ların taramasında, yerlerde onlarca insanın ölümünü izledik.

 

Meclisin bir kısmı bombalandı, onu da gördük. 2016, ekranın terör karşısında şaşkınlığını yaşadığı yıl oldu.

 

‘Türkiye’de son 1.5 yılda; sivil, asker ve polislerin hedef alındığı tam 32 bombalı terör saldırısı gerçekleşti. Ülkenin farklı yerlerindeki saldırılarda 363’ü sivil 460 kişi can verirken, 2 binden fazla insan da yaralandı’ tablosunun ekran durumu epey karışıktı.

SİYAH KURDELE

Önce, ‘böyle bir terör saldırısı yaşamadık’ şaşkınlığı ve öfkesi vardı. Siyah elbiselerle çıkıldı ekrana. Kurdele TV’nin köşesindeydi. Ekranda yine bayrak yarıya indirilmişti. İzleyici, “Ne kadar duyarsız, hâlâ dizi oynatıyorlar” dedi. Tartışma programlarında, bir daha olmaması temenni edildi.

Bir, iki, üç, dört, beş... Bitmedi canlı bombalar. Ekran şaşırdı.

Siyah elbiseler, gardıropların baş köşesindeydi artık. Kurdele sürekli sol üst köşeye, yarıya inmiş bayrak, sağ köşeye yerleşiyordu. Üç gün, beş gün... Sonra yine kalkıyordu.

Kayseri’ de şehit edilen askerlerimiz... Baktım artık, ne kurdele, ne de yarıya inmiş bayrak vardı.

 

El Bab’da şehit düşen askerlerin haberi, artık alt yazıda geçiyordu. İzleyici şaşkındı.

Hayat devam ediyorla avunuyorduk. Hayat devam ediyordu da, ölüm hep müdahale ediyordu.

 

Teröre inat yaşamakla, terörü yaşamak o kadar iç içe geçmişti ki...

 

Sanırım böylesi bir yılı, ekran tarafı hiç yaşamadı. Bu bir yıl değildi, tarihin tanıklığıydı. Öyle bir yılda geçecek gibi, bir film şeridi gibi değildi.

 

Televizyon çağında insanlık adına hallerin bitik, yitik ve ahlaksız haliydi. “Bir sene

ekranda nasıl geçti?” diye sormanın çok ötesindeydi.

 

Güvenlik uzmanı Mete Yarar ve terör uzmanı Abdullah Ağar’ın yılıydı. Tuba Büyüküstün’den daha çok konuşuldular!

 

YÜKSEL AYTUĞ – SABAH

YETER Kİ SANATSIZ KALMAYALIM

Bunca vahşetin, dehşetin, ihanetin orta yerinde Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülleri, Ankara'nın karları arasından adeta bir kardelen gibi başını göğe uzattı.

Bu yıl terör nedeniyle pek çok ödül organizasyonu, şenlik, festival iptal edilmişti. Ama Cumhurbaşkanlığı, Atatürk'ün 'Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kesilmiş demektir' sözünün altını çizercesine, en 'kritik' günlerde bu ödül organizasyonunu tertiplemekte bir an bile tereddüt etmedi.

Böylece, hem kültür ve sanata verilen önem vurgulanmış oldu, hem de 'Tüm olan bitene rağmen. hayatımızı normal akışında devam ettirmeliyiz. Hele hele kültür ve sanatı asla ihmal etmemeliyiz' mesajı en yüksek notadan verildi. Geçen yıl olduğu gibi, bu son derece önemli töreni izlemek üzere, Cumhurbaşkanlığı'ndan gelen özel davete icabet ederek başkente gittim. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ni 15 Temmuz'da gazi olduktan sonra ilk ziyaret edişimdi. Tıpkı TBMM binası gibi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi de halk nezdinde, demokrasi yolunda gazilik mertebesine erişmişti. Bu haliyle gözümde değeri bir kat daha arttı. Hem görkemi, hem zevkli dekorasyonu, hem de geleneksel Türk mimarisine uygunluğu ile bir kez daha hayranlığımı kazandı.

Yabancı devlet adamlarının başkent ziyaretlerine evsahipliği yapan Külliye, Türk'ün gücünü, kültürel zenginliğini ve ince zevkini yansıtması açısından da 'elçilik' görevi üstleniyordu. İnsan o kapıdan içeri adımını atınca Türkiye'nin ne denli güçlü bir devlet, köklü bir medeniyet olduğunu daha iyi kavrıyordu. İlk başlarda saman alevi gibi parlayan Külliye eleştirilerinin, bu 'elçilik görevi' ağır bastıkça hafifleyip sönmesi de işte bu yüzdendi.

 

MUHTEŞEM ŞENER ŞEN

Gelelim ödüllere...

Yine kılı kırk yaran bir titizlikle, son derece 'doğru' isimlere gitti ödüller. Sadece yeteneğiyle değil, mütevazı duruşu ve sağlam karakteri ile de gönüllerde taht kuran Şener Şen'e verilen sinema dalındaki ödül, anasının ak sütü gibi helal. Hele kürsüde yaptığı bir konuşma vardı ki; yabancı festival törenleri dahil, bugüne kadar izlediğim en kısa, en net ama en anlamlı konuşmaydı. Gelin görün ki, 'örümcek kafalılar', sadece Cumhurbaşkanı'ndan ödül aldı diye onun yıllardır hayatımıza kattıklarını bir anda yerle yeksan edip onu 'tu kaka' ilan etmekte bir sakınca görmeyerek, onun 'birleştirici' konuşmasından hiçbir şey anlamadıklarını da ifade etmiş oldular.

Edebiyat dalında Mustafa Kutlu'ya, sosyal bilimler ve tarih alanında Kemal Hasan Karpat'a, geleneksel sanatlar kategorisinde Feridun Özgören'e giden ödüller de hedefi tam 12'den vuracak cinstendi.

Süheyl Ünver'e verilen Kültür Sanat Vefa Ödülü de tıpkı geçen yıl Cemil Meriç'e verilen ödül gibi 'vefa'nın gerçek anlamını ifade etmesi açısından son derece yerli yerindeydi.

 

ANINDA GÖRÜNTÜ

Ama beni en çok mutlu eden, müzik alanında Erol Parlak'a giden ödüldü. Kimseyi 'Bozkırın Tezenesi' merhum Neşet Ertaş ile karşılaştırmak istemem tabii ama eğer büyük usta birine 'el verseydi', onun Erol Parlak olacağına inanıyorum. Günü kurtarma telaşı içindeki popüler müzik dünyasında çokça ihmal edilen Parlak'ı hatırlayan ve taçlandıran Cumhurbaşkanlığı'nı bu tercihi için gönülden kutluyorum. Başta Cumhurbaşkanlığı Basın Sözcüsü İbrahim Kalın ve Lütfullah Göktaş olmak üzere, seçimleri büyük bir titizlik ve isabetle gerçekleştiren kurulu da en samimi duygularımla tebrik ediyorum.

Müzisyen akademisyen Erol Parlak'ın kürsüde yaptığı konuşma sırasında getirdiği öneriler ise son derece önemliydi. Parlak, Milli Müzik Arşivi kurulmasını ve bir müzik üniversitesi açılmasını talep etti. Son derece önemli ve yerinde olan bu öneriler, Cumhurbaşkanlığı nezdinde 'anında' yankısını bulup dikkate alındı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı konuşmada bu konuda herkesin huzurunda YÖK Başkanı'nı göreve davet ederek, duyarlılığını gösterdi.

Haydi inşallah!

 

ALİ EYÜBOĞLU – MİLLİYET

SİNEMAYA DESTEĞİN GELDİĞİ NOKTA BU!

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sinemaya verdiği yıllık desteği artırması üzerine 26 Aralık’ta kaleme aldığım, “Kredili ve ödüllü filmlerin gişesi” başlıklı yazımın özeti şuydu:

“Bakanlığın desteğini 28.5 milyondan 40 milyona çıkarması yetmez. Bakanlık, Sinema Destekleme Kurulu üyelerini belirlerken de radikal değişikliğe gitmeli.

Aksi takdirde 40 milyon lira da yine seyirciye ulaşmayacak filmlere gider.

Çekilen film sayısıyla birlikte, gişede zarar ettiği için bakanlıktan aldığı parayı iade edemeyenler arasına yeni isimler katılır, o kadar!”

Günaydın’dan Mevlüt Tezel, buna karşın “Sanat filmleri çekilmesin mi?” başlıklı bir yazı yazdı hakkımda.

Sevgili Mevlüt, o yazıdan niye ve nasıl böyle bir sonuç çıkardı, bilmiyorum.

Yazdıklarımdan sorumluyum, ama okuyanın ne anladığı beni aşan bir mevzu.

Derinlemesine bilgi sahibi olmadığım konularda yazmam. Sinema Destekleme Kurulu ve kararları, ilgilendiğim ve bildiğim bir konu. Yıllar içinde yazdıklarım da Milliyet arşivinde.

 

Müzikte kredi var mı?

 

Tezel, “O paralar hibe değil, kredi” hatırlatması yapmış bana. Kâğıt üstünde öyle, ama pratikte şöyle:

Çıkan krediyi, teminat gösterip alanların çektikleri filmler zarar edince şunu yapıyor. Yeminli mali müşavir raporlarıyla zararı belgeleyip, kredi borcunu ödemeden teminatı kurtarıyorlar. Bu nedenle, 4 yıl bakanlığa yeni kredi başvurusunda bulunamama cezası alıyor ve onu da “hülle”yle aşıyorlar.

 

Tezel’in “Devlet, sinemadan aldığını, sinemaya kredi olarak veriyor” iddiasına gelince:

 

Devlet, sinemadan aldığı vergileri bir kasada toplayıp, sonra kredi olarak dağıtmıyor. Öyle olsaydı Nabi Avcı, “2017’de krediyi 40 milyona çıkardık” demez, toplanan vergi ne kadarsa o kadarı dağılırdı. 

 

İyi gişe yapan filmlerden toplanan vergileri gişe yapmayacak projelere dağıtmak, “Sanatsal değerleri yok” denilen filmlerin vergisiyle “sanat filmi” çekmek doğru mu?

 

Müzik sektöründen de vergi alan devlet, ama müziğe destek olma adına albümlere kredi veriyor mu?

 

Hayır... Sektör, kendi imkânlarıyla yoluna devam ediyor. 

 

Yüzde 83’ü zarar etti

 

Devlet elbette ki sanata destek vermeli, ama uygulama önemli.

 

İnsanlar, senaryo ve diyalog yazımı için bile bakanlıktan kredi ister hale geldi. Sinema Destekleme Kurulu, bazıları için adeta “umut kapısı” oldu.

 

2016’nın ikinci toplantısında, “İlk filmini çeken” 9 yönetmene kredi çıktı. Başvurusu reddedilen yönetmen 132... Kurul ayrıca 139 film, 427 belgesel, 304 kısa film ve 290 senaryo - diyalog yazım projesini reddetti.

 

Aynı toplantıda 27 filme 18.7 milyon lira kredi verildi. Tezel’in yazdığı gibi, “Film başına 300 bin lira” değil, ortalama 700 bin lira verilen kredi.

 

Çekilen film sayısı arttı, ama izlenmiyor çoğu. Asıl sorun da bu...

 

2016’da sadece üç film iki milyon seyirci barajını aştı:

 

Dağ 2, Kardeşim Benim ve Dedemin Fişi.


Bir milyon barajını aşan sekiz film var; Osman Pazarlama, Görümce, Kolpaçino 3. Devre, İkimizin Yerine, Kocan Kadar Konuş: Diriliş, Çakallarla Dans 4, Ekşi Elmalar ve İftarlık Gazoz.

 

Seyircisi 300 bin ile 800 bin arasında değişen 11 filmi de “kendilerini amorti edenler” diye eklediğimizde listeye sonuç şu: 

 

134 yerli filmden 112’si zarar etti.

 

Bu tabloya bakıp, “İyi, güzel” diyenler olabilir, ama ben diyemem...

 

Devletin, izlenmeyecek filmlere değil, sinemaya seyirci çekecek filmlere kredi vermesini istemem de bu yüzden...

 

GÜNÜN SÖZÜ

 

Bir kadını ortadan ikiye böl; yarısı annedir, yarısı çocuk. (Cemal Süreya) 

 

MESUT YAR -  POSTA

YAZARIN NOTU

Sevgili okur. Bu, POSTA Gazetesi’nde geride bıraktığım 10. Yıl. Az buz değil. Haftanın altı günü sizinle izlediğimiz şeyler üzerinden dertleştik. Kızanlar oldu, alkışlayanlar oldu. Küsenler çoktu, hakkı teslim  edenler de… 2016 çok aksiyonlu bir yıl oldu. Acı ve sevincin bu kadar iç içe geçebildiğini hiç görmemiştim…

2017’nin hepimize sağlık, huzur ve neşe getirmesini dilerim. Yeni yıldaki yazılarda hep iyi şeyler olması tek temennim. Yeter ki ekranlar o fırsatı bize versin. Gelecek yıl görüşmek üzere, sevgiler saygılar!..

BENİM PARLAK YILDIZLARIM…

Hürriyet Gazetesi 2016’da yıldızı parlayan oyuncuların kimler olduğunu sordu. Sektörün önde gelen isimlerinden oluşan jüri ortak isimler belirledi. Önerdiğim beş isimden ikisi listeye girdi. Ama ötekilere haksızlık edilmesini izlemem. İşte benim için yıldızı parlayanlar; İÇERDE(Show Tv) dizisinde kötü karakter Coşkun’a hayat veren Nebil Sayın. Ankaralı oyuncu hayli gerilim yaratan ama içten içe tuhaf bir mizahı olan karakteri bize kabul ettirdi…

Yine aynı dizden Alyanak Hasan’a hayat veren yılların tiyatrocusu Yıldıray Şahinler aksiyon ve gerilim özneli dizde yaptığı espriler ve çizdiği portreyle alkışı hak ediyor.. Hayat Şarkısı’nda (Kanal D) Almanya’da tutunamayıp memlekete dönen, dönerken de valizinde her türlü entrikayı getiren Mahir’ hayat veren Olgun Toker; çok ama çok başarılı…

LİSTEYE GİREBİLENLER…

Vatanım Sensin’de (Kanal D) şiir sevdalısı ve vatansever Hilal’e hayat veren Miray Daner önümüzdeki yılarda isminden sıkça bahsedeceğimiz parlak bir aktris. Son olarak Anne’nin(Star TV) çocuk yıldızı Beren Gökyıldız yıldız olarak doğmuş gibi geliyor bana. Melek/Turna karakteriyle ekranda mevcut onlarca oyuncuya ders verebilecek bir potansiyele sahip. Kendisini kutluyorum.

DUYUNCA SEVİNDİĞİM İSİMLER

Yeni yılda ekranda görmek mutluluğuna kavuşacağım Engin Akyürek, Fahriye Evcen, Kerem Bursin gibi isimler var. Şimdiden başarılar dilemeliyim. Özellikle atv’de yayınlanacak Ölene Kadar dizisinden (adı hariç) çok umutluyum. Yazacak çok konu çıkaracakları kesin. Hadi hayırlısı!..

MODERASYON GÜÇLENİYOR

Haber kanalı 24 için sorduğum “moderatör kuşakları bitiyor mu” sorusuna Genel Yayın Yönetmeni Murat Çiçek’ten müjdeli yanıt geldi. Fısıltıların aksine kanaldaki moderatör kuşaklarını yeni ve güçlü yüzlerle zenginleştirme çalışmasını tamamladıklarını ifade eden Murat Çiçek “10. Yaşımıza girerken, izleyenlerimize tüm haber ihtiyaçlarını giderecek sürprizlerimiz olacak” dedi… Bunu 24 için, 24 sat kesintisiz bir haber maratonunun müjdesi olarak algıladım… 23 Ocak’ta yeni yaşını kutlayacak olan 24’e huzurlu haberle dolu bir yeni yıl dilerim…

GİDENLERE SERLAM ÇAKALIM,

Bir önceki yıl ya da 2016’da başlayıp kendini sevdirerek çekip giden dizileri de anmak isterim

Babam ve Ailesi( Kanal D) benim için saygıdeğer bir iş olarak kenara not düşüldü.

Dizinin içinden önümüzdeki günlerde çok konuşacağımız genç yetenekler çıktı.

Kiralık Aşk (Star Tv)iki hafta sonra veda ediyor. Elçin Sangu ve Barış Arduç’u en sevilen dizi oyuncuları yapan bu işi çok ciddi bir kitleyle birlikte hiç unutmayacağım. Yeter(atv) dizisi içimizdeki karanlık yüzü çok sağlam resmetti. Yekta rolünde devleşen Yurdaer Okur resmen kendinden nefret ettirdi.Şaka bir yana devleşti hakikaten!

Familya (FOX) yılın en sevimli ve içten dizisiydi Aniden son buldu ama ardında geçmişe ve geleceğe saygıyla eğilebilen bir dolu izleyici bıraktı.

Uğur Yücel’e selam olsun!

Gençlik dizisi Tatlı İntikamı izleyip de gülümsemeyen kim var Kanal D’nin aklı başında dizilerinden Tatlı İntikam’ıda unutmadık, unutmayacağız…

Koca bir sezon Kurtlar Vadisi Pusu olmadan bitecek. Sahi bizim Polat Alemdar nereye gitti? Vadiye neden ağır bir pus havası indi, o da ayrı bir merak konusu!

İSTİKRARLILARI UNUTMAYALIM

2016’da  istikrarından zerre kaybetmeyenlere de alkış alalım… Müge Anlı ile Tatlı Sert’i (atv) listenin başına koyalım. Kim Milyoner Olmak İster’e (atv) selam çakalım. BENİ Afet’i (Star Tv) sevgiyle kucaklayalım Gelin Evi’ne (Show TV) bir “aferin” yolayalım . Zahide Yetiş’e bir göz kırpalım. Esra Erol, Seda Sayan( Show Tv). Zuhal Topal( Star Tv) üçlüsüne tebessüm edelim. Fatih Portakl’ı (FOX ) dışarıda bırakmayalım. Ahmet Hakan ve Nevşin Mengü’ye (CNN TÜRK) tebriklerimiz iletelim. TRT Çocuk’a teşekkür edip  Diriliş Ertuğrul’u da (TRT 1) listenin en iyi yerine koyalım.

Ve yer darlığından adını yazamadığımız istikrarlı işlerin önünde saygıyla eğilelim…

 

 

 

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13