UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER! "ÖLENE KADAR NASIL BAŞLADI?"

Ali Eyüboğlu,Mesut Yar, Yüksel Aytuğ ve Oya Doğan yorumladı.

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER! "ÖLENE KADAR NASIL BAŞLADI?"

ALİ EYÜBOĞLU - MİLLİYET

TRT FİLMLERİNE SENARYO YAĞDI

TRT’nin 2014 yılında, “Türk sinemasına ve televizyon sektörüne yeni hikâyeler kazandırmak ve genç sinemacıların özgün projelerine imkân sağlamak için” başlattığı projenin bugün geldiği nokta süper.

 

İlk yıl 864 başvuru arasından seçilen 33 özgün senaryoyu 2015’te 40 milyon lira harcayarak çeken ve bunları 2016’da TRT Ev Sineması’nda ekrana getiren TRT’ye bu yıl şimdiye kadar yapılan başvuru sayısı 1.178...

 

20 Ocak mesai bitimine kadar sürecek başvurular. Bu süreçte başvuranlardan formata uygun senaryolar belirlenecek ve üç farklı uzman ekip tarafından değerlendirilecek. TRT Ev Sineması için “Olur” alacak senaryolar mayıs ayında açıklanacak.

 

TRT Genel Müdür Yardımcısı İbrahim Eren’in ilk harcı koyduğu proje, kanalın perşembe akşamları ekrana getirdiği “TRT Ev Sineması”na hizmet etmiyor sadece...  

 

Genç sinemacılar için de müthiş bir fırsat TRT TV Filmleri projesi...

 

Özel kanallara iş yapan şirket ve yapımcılara bakın, hep aynı isimler...

 

Bir tane yeni şirket ve yapımcı yok aralarında...

 

Hal böyle olunca kendini nasıl yenileyecek sektör?

 

Bir de TRT’nin “Ev Sineması” kuşağında yayınlanan filmlerin jeneriklerine bakın; senaristlerinden yapımcısına, yönetmeninden oyuncusuna çoğu sektörde yeni isimler...

 

O nedenle TRT TV Filmleri projesi, Türk sinemasına yeni bir soluk getirirken, sinemada yeni bir kuşağın doğmasına da kapı araladı.

 

HABER KANALLARININ GÖZDESİ TATAROĞLU

 

“Son zamanlarda haber kanallarının en gözde tartışmacı konuğu kim?” sorusuna vereceğim tek yanıt var:

 

Elfin Tataroğlu.

 

CNN Türk, Habertürk, Halk TV gibi haber kanallarındaki siyasi odaklı tartışma programlarında sıkça görmek mümkün onu...

 

Tataroğlu’nun Türkçesi, diksiyonu, hitabet kabiliyeti, yayına çıkarken tercih ettiği canlı renkli kıyafetleri, taktığı fularları ve fiziğiyle ekrana ziyadesiyle yakıştığını belirtmeliyim.

 

Şirin Payzın’ın perşembe akşamki programının konuklarından biri de Tataroğlu’ydu. “Ne Oluyor?”da tartışılan konu; TBMM’de görüşmeleri süren Anayasa’da yapılacak değişikliklerdi.

 

“Ne Oluyor?”un tek kadın tartışmacısına söz geldiğinde CNN Türk’ün ekranında hep, Elfin Tataroğlu - Yönetim Bilimci yazdı.

 

Anayasa, “Yönetim Bilimci”nin uzmanlık alanı mı?

 

Kısmen evet!

 

GÜNÜN SÖZÜ

 

“Erkeğin, ‘Bilmiyorum, ne istersen onu yapalım’ diyeni değil, ‘Bizim için bir  planım var!’ diyeni makbuldür.” 

 

Ancak “Ne Oluyor?”da dinlediğim Tataroğlu, yönetim bilimci bir akademisyen değil, CHP’yi temsilen oradaymış gibi konuşuyordu.

 

“Tataroğlu’nun CHP’deki görevi ne?” diye sorunca “Google Amca”ya, Facebook hesabı da çıktı karşıma...

 

CHP bayraklarının olduğu bir alanda insanlarla tokalaşırken çekilmiş bir fotoğrafın süslediği sayfada Tataroğlu, söyle tanıtıyor kendini:

 

Öğretim Görevlisi.

 

CHP Eski Parti Meclisi Üyesi.

 

2010-2012 CHP KK MYK Üyesi.

 

34. Kurultay Divan Yazman Üyesi.

 

Tataroğlu için ekranda sadece “Yönetim Bilimci” değil, Facebook sayfasında öne çıkardığı siyasi kimliği de yazılmalı.

 

Aksi takdirde, “Akademisyenler de siyasetçi oldu” algısı oluyor seyircide.   


YÜKSEL AYTUĞ - SABAH

DİZİLER KÜLTÜRÜMÜZE SIRTINI DÖNMESİN

Televizyon dizilerinin toplum üzerindeki psikolojik ve sosyolojik etkileri sürekli tartışılıyor.

Bunların üzerine artık yazılacak, söylenecek şey kalmadı.

Okurumuz Hilal Tan ise dizilerin önemli bir misyonunun da; içinde yer aldıkları toplumun kendi kültür, örf ve adetlerini pekiştirmek olduğuna inanıyor:

"Merhaba Yüksel Bey, bir süredir Hint dizilerine takılıyorum. İnanın şimdiden Hint kültürünü, bayramlarını, yemeklerini, müziklerini, toplum yaşantılarını öğrendim.

Çünkü bunu izleyiciye, farklı ülkelerde seyredileceğini de düşünerek çok iyi yansıtıyorlar.

Peki ya bizimkiler?

Bu kadar zengin bir kültüre sahipken maalesef dizilerde küçük sahnelere bile yerleştirilmiyor;

Osmanlı yemeklerimiz, kına gecelerimiz, asker uğurlamalarımız, gelin hamamları... Say, say bitmiyor.

Mesela sabah kahvaltısında meyve suyu içiliyor.

Klasik Türk kahvaltımız nerede?

Çocuklar hamburger kültürüne özendiriliyor.

Oysa kücük bir sahnede gözleme-ayran sahnesi fena mı olur? Hem ucuz, hem her Türk ailesinin mutfağında olan malzemeler. Düşünsenize, bir çocuğun annesinden bunu istediğini ve televizyonda gördüğü bir yemeğe hemen ulaşmanın verdiği mutluluğu? Anne ve babalar da zor durumda ve çaresiz kalmazlar.

Batı kültürü sinsice, masum görüntülerle topluma alıştırılmaya çalışılıyor.

Senaristler daha dikkatlı olmalı.

Sivas'tan selamlar."


OYA DOĞAN - VATAN

ÖLENE KADAR NASIL BAŞLADI?

 Tim’s Production-Timur Savcı’nın yapımcılığını, Elif Usman’ın senaristliğini, Yon Thomas’ın görüntü yönetmenliğini, Mira, Aytekin Ataş, Erdem Doğan, Gürsoy Tunç müziklerini ve Umur Turagay’ın yönetmenliğini üstlendiği Ölene Kadar, perşembe akşamı ilk bölümüyle görücüye çıktı. Engin Akyürek, Fahriye Evcen, Sarp Levendoğlu, Gülcan Arslan, Tansu Biçer, Ferdi Sancar, Serpil Gül, Taner Turan, Gizem Kala’nın rol aldığı ve ilk bölümde Avni Yalçın’ın konuk oyuncu olduğu dizi; Tüm Kişiler’de 4.36 reytingle 9’uncu, AB’de 4.40’la 4’üncü, ABC1’de 5.14’le 4’üncü oldu. Dizi avukat Selvi’nin dışarıdan içeriye girişi, göz taramasından geçişi ve görüş odasına alınmasıyla açıldı. 6 dakika boyunca, gerilimli bir müzikle merak ederek, dışarının özgürlüğü ve hapishane koridorlarının soğukluğunu, Selvi’nin görüş odasına oturmasını izledik. Sonra karşımıza mahkum Dağhan geldi ve 3 dakikalık bir konuşmayla odadan çıktı. Dizi başlayalı 9 dakika olmuştu, dizinin adı yeni girdi: Ölene Kadar... Bu 9 dakikada hiçbir şey olmadı. Ardından 11 sene önceye gittik. Bir saat boyunca avukat Selvi’yi görmeden Dağhan’ın aşık olduğu Beril’le evlenme hayallerini, aralarında ekonomik fark olduğunu, sevgilisinin babasının kızının evlenmesine izin vermediğini gördük.

 

The Night Of’a benziyordu

 

Klasik olarak Dağhan Beril’i kaçırdı, çocukluk arkadaşı Ender onlara yardım etti ve düğün günü gelip çattı. Ender’in oyunuyla Dağhan tuzağa düştü. Gittiği yerde bayıltıldı, silaha parmak izi bıraktı. 12 yaşlarında bir kızda görgü tanığı oldu ve Beril’in babası öldürüldü. Dağhan uyandığında uyuşturucunun etkisinde ayakta duramıyor, yuvarlanıyordu. Yürüyerek, bir eylemin yanından geçerek nikah salonuna gittiğinde üstü başı tertemizdi. Oysa bir önceki sahnede çamurlanmıştı. Eve geldiğinde de polisler tarafından göz altına alındı. Küçük kızın onu suçlamasıyla hapse girdi ve 11 yıl sonraya geri döndük. Buraya kadar izlediğimiz dizi, Ölene Kadar’dan çok ışığıyla, görüntü yönetimiyle, rejisiyle Riz Ahmed ve John Turturo’nun başrolünü oynadığı, HBO’nun mini dizisi The Night Of’a çok benziyordu. Sonrasında Selvi Dağhan’ı ikna etti, eylemdeki görüntülerini delil kullanarak onu hapisten çıkardı. O gün Selvi’nin adını değiştirdiğini ve 11 yıl önce yalancı görgü tanıklığı yapan Vildan olduğunu da öğrenmiş olduk. Dağhan özgürlüğünün ilk günü Selvi’ye “Hiçbir şey bitmedi, her şey yeni başlıyor. Önce o görgü tanığını bulacağım, sen de bana yardım edeceksin” dedi. Birinci bölüm finali oldu ve jenerik finalde girdi. Herkes hapisteydi.

 

Tüm Kişiler’de 9’uncu oldu

 

Ölene Kadar, Cesur ve Güzel ve Vatanım Sensin gibi iki güçlü rakip karşısına öyle ağır, soğuk, kopyacı bir bölümle çıkmıştı ki, akşam arkadaşlarımızla oynadığımız Reyting Toto’da Tüm Kişiler’de 8’inci olur demiştim. O da ilk bölüm olduğu için, hepimiz meraktan izleyecektik. 9’uncu oldu. Karşısında bu rakipler olmasaydı da sonuç farklı olmazdı. Farklı bir reji denemeyi anlıyorum. Keşke farkı yaratmak için dışarıdaki Dağhan’da farklı bir ritm, ışık, hapishanedeki Dağhan’da ise bu durağanlığı kullansalardı. O zaman hayatın hızlı akışını ve hapishanede geçmeyen zaman arasındaki farkın da altını çizmiş olurlardı. Sonunda 12 yaşındaki Vildan’ın Selvi çıkması da hiç sürpriz olmadı. Ancak Fahriye Evcen’in 23 yaşında avukat bir kızı oynaması hayli şaşırtıcıydı. Madem HBO dizisini taklit ederek bu yola çıkıldı, keşke Ender’i de gizleselerdi. O melek arkadaşın bölümler sonra asıl şeytan olduğunu izleseydik. İşte orası Türk dizisi olmuştu. İşin özü, Ölene Kadar’da biçim uyuşmazlığı vardı. Bu da bana yılladır yazdığım ve 1 Ocak’ta yayınladığım yazımın bir maddesini hatırlattı: “Basit ama yeni… Yeni ama basit hikâyelerin peşine düşün. Bilmece soracağım derken kendisi bilmeceye dönüşen işlere itibar etmeyin. Basit hikâyeyi karmaşıklaştırarak anlatmak kimseyi entelektüel yapmıyor. Unutmayın, sektöre değil izleyiciye dizi yapıyorsunuz.” Herkesin emeğine sağlık!


MESUT YAR – POSTA

ANAMIZDAN TAŞKAFA OLARAK DOĞMADIK Kİ!

Eh şimdi oldu mu yahu? Poyraz Karayel’de (Kanal D) sezon başından beri seri şekilde cinayet işleyen ablanın kurbanlarına sorusu neydi; “Orhan Solmaz kim?”.

 

Hatta meseleye bu köşeden atar filan yapmıştık. Öyle ya, abla o hızda giderse dizide adam kalmayacaktı...

 

Neyse. Sonunda Orhan Solmaz bizim bin yıllık Taşkafa çıkmasın mı? Adamımız açıklamasını da harika yaptı; “Anamızın karnından Taşkafa olarak çıkmadık ki dedem!”...

 

Neyse. Sonunda sorunun yanıtı bulundu da içime bir ferahlık çöktü.

 

İyi de baba bunu söylerken katil abla da ortamlara kulak kabartmıştı ya. Hadi işin yoksa koca bir hafta bir de Taşkafa için üzül!

 

AYNI DİZİDE BİR BAŞTAN BİR SONDAN

 

Kanıt tekrar bölümleriyle “Türk TV tarihinin en çok tekrarlanmasına rağmen, bir gıdım referans kaybetmeyen dizisi” olarak teve2 ekranında yoluna devam ediyor...

 

Kanıt’ın iki kafadar komiseri ise şimdi çok başka dizilerde kariyer otobanında direksiyon sallıyorlar. İki meslektaşı aynı dizi şemsiyesi altında görmek pek mümkün olmadı. Ama ayrı zamanlarda aynı diziye can vermeyi başardılar...

 

Poyraz Karayel’in (Kanal D) başlangıcında süt sapkını bir karakter olarak izlediğimiz Engin Benli ilk sezonun sonunda “hadi eyvallah” derken, son sezonda ve an itibarıyla Kanıt’tan kankası olan Deniz Celiloğlu diziye dahil oldu. Böylece Poyraz Karayel’de bir ilkin daha güzelliği kendiliğinden ortaya çıktı. Hay maşallah!

 

Nusret umut verdi...

 

Kasap ve işletmeci Nusret Gökçe, Amerika televizyonlarında da fenomen oldu. 1800 TL maaşla çalışırken 500’den fazla çalışanlı bir et imparatorluğunun başına geçen Nusret önce sosyal medyaya yüklediği videolarıyla fenomen oldu...

 

Ardından dünyanın dikkatini çekip, Amerika’da bir haftada en çok konuşulan adam haline geldi. Nusret şimdi yabancı ülkelerin gece şovlarında kendisinden dakikalarca bahsedilen neredeyse ilk Türk işletmeci. Ve eminim ki orada oluşturduğu pazarı restoranlarından biriyle taçlandıracaktır...

 

Nusret’in yaptığı planlı bir PR çalışmasıysa bu çalışmayı akıl eden herkese tebrikler gönderiyorum. Yok eğer plansızsa herkes günün birinde çok ünlü olabilir umudum devam ediyor. Hadi bakalım...

 

Alacakaranlık kuşağı...

 

Deniz Akkaya kardeşim görünmez kazanın mağduru olmuş. Otoparkında temizlik yaparken bahçe demirleri karnına saplanmış...

 

Bilmeyenler için söyleyelim. Deniz sabahın kör karanlığında koşu için kendini yollara vurur. Sanırım aynı karanlığın kurbanı olmuş. Kendisine selam eder, geçmiş olsun dileklerimi şuraya koyarım. Duymayan kalmasın diyerek...

 

Engin rüzgar gibi geldi!

 

Ölene Kadar (atv) isimli dizi başladı. Adamım Engin Akyürek de ekrana dönmüş oldu, şükür. Öncelikle reytingi bol olsun...

 

Bir de malzemesi bol olsun tabii. Mesela önceki akşam 11 yıl önceki bir meseleyi 2015 model lüks arabayla anlatıyorlardı...

 

O araba o yıllarda ortamlarda olsaydı, arabanın üreticisi sektörün 10 yıl önünden koşuyor olacaktı...

 

Kimse takılmaz ama benim gibi araba manyakları takılır. Hadi rastgele...

 

Kimse kusura bakmasın...

 

Magazin programlarının ünlülerin ağlama duvarı haline gelişine kaç puan verelim! Mesela falanca programda yerden yere vurulan ünlü filanca programa çıkıp ağlayıp, durumunu izah etmeye çalışıyor. Hâl böyle olunca programlar arası gerilim zirve yapıyor...

 

Mevzuu tekrar açıp kimsenin kalbi kırılsın istemem ama magazinle yaşayan magazinle yara alır, bu durumda suç kimde ayırt edemezsiniz. Kimse kusura bakmasın!

 

  

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13