UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER! MESTAN'IN SUÇU NEYDİ CANIM KURBAN?..

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

TV YAZARLARINDAN SEÇMELER! MESTAN'IN SUÇU NEYDİ CANIM KURBAN?..

MESUT YAR- POSTA


AŞK-I MEMNU ZÜPPELİĞİ...

Züppenin önde gideni. Meslek ustamız Hakkı Devrim'in bu ağır değerlendirmesinin muhatabı Aşk-ı Memnu'nun yazarı Halit Ziya Uşaklıgil oldu önceki akşam...

Hakkı ağabeyi sinirlendiren, tespite neden olan şey ise Aşk-ı Memnu'da anlatılan hikayenin1910 Türkiye'sinde yaşanmış olması ihtimalinin sıfır oluşuydu...

Bugünün muhafazakarlık değerlerinden yola çıkan Hakkı Devrim haklı olarak sordu, yüz yıl önce bu tarzda kim yaşayabilirdi, Allah aşkına?..

Küçük bir düşünme seansıyla hak verdim ustaya. Ancak züppe tanımı biraz ağır kaçmamış mıydı? Kaçmamış, onu da anlattı Hakkı ağabey...

Züppe; yaşadığı ortamdan kendini soyutlayarak başka bir ortamın adamıymış hissi uyandıran tipler için kullanılan sıfatmış. Bu durumda kabuğunu beğenmeyen her kaplumbağa züppe aynı zamanda...

Benim yine de züppenin önde gideni tanımına itirazım var. Halit Ziya yaşadığı çağın önde gideni olabilir. Ama bugün züppelik ciddi bir şekilde el değiştirmiştir. Onun da listesini açıklamasını istiyorum büyük ustadan...

Protesto doğru ama yapılabilirse!

Okan Bayülgen izlenme oranlarını sıralayan ilk yüz program listesindeki bölünmeleri protesto etti önceki gün. Nedir bölünme; listede yer alabilmek için programların kendini “özel, ekstra, final” gibi başlıklarla küçük parçalara ayırmaları...

Ne oluyor böyle yapınca; genel olarak izlenmeyen ama bir bölümü hasbelkader izlenmiş programlar listede adını gösterip reklam verenin aklına giriyor...

Parçalara bölünmeden, bir bütün halinde yayınını tamamlayan program sayısı dizileri saymazsak neredeyse yok denecek kadar az. Bu yüzden mağdur olanlar tek parça programlar elbette. Okan bunu, “üçkağıtçılık ve reklamcıyı aldatma” olarak yorumluyor. Doğrudur. Ama seyirci hiçbir zaman o listelere bakıp izleme alışkanlığını belirlemiyor ki...

Neyse. Yine de bir doğrunun altını çizerek önceki akşam sadece protesto amaçlı Medya Kralı'nı erken bitireceğini anons ediyor Okan. Ama söz verdiği saat geldiğinde program bitmiyor, tam tersine zirve yapmış oluyor...

“Ne oldu protesto edecektin hani?” diye geçiyor içimden. Etmeyince de bir yanlış tüm doğruları götürüyor işte. Herkesin derdi aynı işte Okan; izlenmek. Parça parça ya da beton kalıp gibi, fark etmiyor...

Cüppeli Ahmet neyin peşinde?

Fatih Altaylı, Teke Tek'in (HaberTürk) can simidi Cüppeli Ahmet Hoca'yı ağırladı önceki akşam. Program ne zaman kan kaybetse Cüppeli koşuyor imdada... Etrafındaki kalabalığa bakınca hocanın ilmi kuvvetli diye düşünenler vardır. Bence en çok dili kuvvetli. İlminin önüne geçiyor kimi zaman; bilgiden çok gülmek için izleniyor bana göre... Hadi diyelim, Altaylı'nın reytinge ihtiyacı var. Peki Cüppeli'ye ne oluyor? Bu haliyle propaganda yapması, inandırıcı olması falan zor. Neden çıkıyor ekrana o zaman?.. Yanıtını bileniniz varsa yollayın gelsin, adresim yukarıda!

İmparator'un halefi Kubat'tır!

İbrahim Tatlıses görüntülü konuşmasa İbo Show'a (Star TV) katılma rekorunu elinde bulunduran ismin Kubat olduğunu bilmeyecektim.

Önceki akşam yine ekrandaydı. Ve iyi ki ekrandaydı...

Kubat yıllar önce hayatımıza ilk girdiği andan itibaren tarzını ve seviyesini hiç değiştirmemiş ciddi bir değer. Bunu türkülerini tekrar dinlediğimde netleştirdim kafamda...

Ve iddia ediyorum, bu ülkede Neşet Ertaş ve Aşık Mahsuni Şerif bestelerini en iyi yorumlayan ses ona ait...

İzlemekten sıkılacağımı sanmıyorum. İmparator, her hafta gönül rahatlığıyla konuk edebilir Kubat'ı. Hatta halefi olarak ilan edebilir genç ustayı. Hakkıdır çünkü!

İşte ekranı parçalayanlar!

Peki hangi programlar kendilerini bin parçaya bölerek reyting listelerine dört koldan giriyor, merak ediyor musunuz?..

Hafta içine bakalım şimdilik. Listenin en popüler isimleri programlarını üçe bölen Esra Erol'da Evlen Benimle (atv), Zuhal Topal ile İzdivaç (Star TV), Esra Ceyhan ile Hayat (TRT 1), İkbal Gürpınar (STV), Su Gibi (Fox TV), Yemekteyiz (Show TV) ve bunun gibi gündüz kuşak programları...

Haber meselesinde bölerek izletme rekoru İrfan Değirmenci'ye (FOX TV) ait. Genç sunucu dört parçaya bölüyor sabah programını. Ana haber bültenleri de farklı isimlerle en az ikiye bölerek çıkıyor izleyici karşısına...

Prime time denilen kuşakta diziler olduğu için en fazla özet bölümlerini katarsak ikiye bölünüyor değerli saatler. Eğer yarışma gibi bir şeyler varsa, onlar da en az iki bölümde geliyor ekrana. Flash TV ve Kanal 7'nin türkülü geceleri dört parçaya kadar çıkarıyor bölmeleri...

İlk yüz listesi için en dehşet verici gün Fox TV'nin boks karşılaşmalarının yayınlandığı cumartesi gecesi. O gece en az 10 bölünmeyle ekrana geliyor müsabakalar... Hafta sonu ekranında, yani Okan'ın protesto ettiği ekran günlerinde Yetenek Sizsiniz, Bir Şarkısın Sen gibi yarışmalar parçalara ayırıyor ekranı...

Doğal olarak alttan gelenlere haksızlık ediliyor ilk bakışta. Ama genel olarak, RTÜK'ün kırmızı hatlı reklam uygulamalarından nefes alabilmek için de sıklıkla yaşanıyor bu bölünmeler...

Dolayısıyla mesele yaşayacak parayı kazanayım kaygısına da bırakıyor yerini kimi zaman!

MESTAN'IN SUÇU NEYDİ CANIM KURBAN?

Tamam, seviyoruz ama kötü karakterler arasında zayiat vermekte bir hayli pinti davranan İçerde’nin (Show TV) Yaşar ve Coşkun karakterlerine tanıdığı kredi de bitmek bilmiyor...

Mesela Yaşar, aniden diziye girdi. Her şeyi altüst etti. Vurdu ve vuruldu. Kovaladı ve kovalandı. En son yakalandı ama belli ki ölmedikçe potansiyel bir zararlı...

Coşkun dersen bana göre tam bir “telefon kulübesi” zararlısı. Her türlü melanetten kurtulup soluğu yine ankesörlü telefonda alıyor ya, neyse...

Alyanak Hasan kahvehane külhanbeyi. Onun da yemediği halt kalmadı, şimdi dışarıdan ajanlık yapıyor ve öleceği de yok sanırım...

Celal Baba tayfasını saymıyorum bile. Sarp’tan Davut’a kadar maşallah hepsi şerbetlenmiş. İster istemez soruyorum; “Mestan’ın suçu neydi benim babam, canım kurban?”...

NİHAİ ADRESİ BEYAZ TV...

Yalçın Çakır için önce Star TV’de başlayacak dendi. Ardından FOX TV’nin adı geçti. Sonra ibre yine Star TV’ye döndü ama üç haber de fos çıktı...

Ve sadede gelindi. Yalçın Çakır ağabeyimiz yıllarını verdiği Flash TV’den ayrıldıktan sonra oradaki program içeriğine benzer bir işle Beyaz TV ekranından boy gösterdi...

“Yalçın Abi” isimli yeni programının tanıtımı önceki akşam ortamlara düştü. Yalçın Çakır yine kayıpları bulacak, cinayetleri çözecek, küsleri barıştıracak...

İsminin her mecrada geçmesiyle iyi bir rüzgar aldı, bakalım o rüzgarı Beyaz TV ekranına taşıyabilecek mi? Bahtı açık olsun!

BAŞLAYANA ŞAŞIRIYORUM!

Ben bir haftada final kararı alan dört diziden çok bir ay içinde start kararı alan 10 diziye şaşırıyorum. Neye güvenip de bu ateşten dizi çarkına giriyorlar? Neyse. İstanbullu Gelin (Star TV), Yeni Gelin (Show TV), Çoban Yıldızı (FOX) isimli yeni dizilerin tanıtımına baktım. Hepsinin ortak özelliği tanıtımlarında bir türkünün yakılmış olması...

Bu dizilerin en yanık türkü ya da şarkıyla karşımıza çıkanı mı ayakta kalacak? Ya da hepsi hayatımızda türkü tadında yer mi edecek? Ve yahut da şu şarkı türkü işi dizinin as oyuncularından çok daha iyi mi iş yapıyor? Bilemedim!

O özellik kalktı mı?

İçerde’den devam edelim. Sarp ve Mert ellerinde tabancalarıyla bir buzhaneye kapatılıyorlar. İbre -237 dereceye ayarlı. On dakika kadar mahsur kalıp öylece ölümü bekliyorlar...

Şimdi iki sorum var. Neden silahlarıyla soğuğu üfleyen fanların pervanelerine sıkmıyorlar, bu bir. Eskiden telefon çekmese bile GSM operatörlerinin “sadece acil arama” uyarılı bir kodu bulunurdu. Oradan 112 aranabilirdi. Tabii uydu telefonu gerektiren bir yerde değilseniz. Hayat kurtaran o özellik kalktı mı, bu da iki!

Bu neyin ipucudur?

Paramparça’da (Star TV) bir bölümde iki zayiat verildi. Tüm zamanların en sıkı aşığı Harun hikayeden kalktı göç eyledi. Acaba Cihan bir ara Harun’a “seni severim” filan mı dedi. Malum dizide kimse ondan sevgi icazeti almadan ölemiyor...

Bir de polis akademisinden yeni mezun olmuş memur görünümlü Emniyet Amiri Mithat’ı temizlediler. Kendisi Cihan’ın şirketinde insan kaynakları bölümünde çalışan bir köstebekti. Bir ara Cihan adamımıza “bu disiplinini seviyorum” filan demiş midir diye düşündüm. Yine geldik malum lanete...

Neyse. Bir bölümde 1 ana 1 de yan karakter gitti. Paramparça hızlı bir şekilde parçalanıyor komşular. Bu neyin işareti acaba?

MEVLÜT TEZEL- SABAH


Kaçak sigara alma PKK’ya destek olma!

Emniyet güçleri geçtiğimiz hafta İstanbul'da dokuz kamyon kaçak sigara ele geçirdi. Sigaraların piyasa değeri 1 milyon 800 bin lira.

Ülkemizde yaklaşık her 100 kişiden dokuzu kaçak sigara içiyor. Çünkü kaçak sigara 3-4 lira daha ucuz.

Üzerinde 'Made in Turkey' yazan sigara İran'a, Irak'a satıldıktan sonra kaçak yollarla Türkiye'ye geri getiriliyor.

Böylece Türkiye'de üretilen sigara vergilendirilmemiş oluyor. Sigaraya yapılan her vergi zammı aslında kaçakçılara yarıyor.

Kaçak sigara, PKK'nın finans kaynakları arasında önemli bir yere sahip. Alınan her kaçak sigara, PKK kurşunu olarak bize geri dönüyor.

Sadece emniyetin düzenlediği operasyonlarla bu iş yürümez; kaçak sigara kullanımını azaltmak için ciddi kampanyalara ihtiyaç var. Tüm uyarılara rağmen sigara içip kendini zehirleyenler, bari kaçak sigara alıp PKK'ya para kazandırmasın.


42-0 normal sonuç

Kızıl Ordu Buz Hokeyi Takımı'nın öyküsünü anlatan 'Red Army' adlı bir belgesel var. Takımın meşhur kaptanı Slava Fetisov'un bakış açısından anlatılan belgesel, aynı zamanda Kızıl Ordu takımı aracılığıyla 1980'lerin SSCB'sinden günümüz Rusya'sına yaşanan değişimleri de ele alıyordu.

Küçük yaşta buz hokeyi eğitimi almaya başlayan çocuklar, Sovyet disipliniyle yetiştiriliyordu.

Daha 9-10 yaşlarında günde iki antrenman yapan, yoğun taktik eğitiminden geçen bu çocuklardan sadece en iyileri Kızıl Ordu (Red Army) Buz Hokeyi Takımı'na girebiliyordu.

Red Army'de oyuncular taktiksel ve düşünsel açıdan fark yaratmak için Anatoli Karpov gibi büyük üstatlardan satranç eğitimi alıyordu.

Oyuncular, fiziksel ve estetik üstünlük içinse Bolşoy yönetiminde bale eğitiminden geçiriliyordu.

ÇOK DALGA GEÇİLDİ

Rus buz hokeyi ekolünün babası Anatoli Tarasov'un inşaa ettiği bu sıra dışı eğitimin sonucunda; Red Army oyuncuları satranç hamlelerini hatırlatan çok karmaşık, pasa dayalı, bale estetiğinde müthiş bir oyun oynuyorlardı. 'Tika taka' oynayan kısa boylu Barcelonalı oyuncuların fiziksel açıdan da dünyanın en güçlü takımı olduğunu hayal edin; işte Red Army böyle bir takımdı.

Rakiplerin bu oyunu çözmesi zaman aldı. Bu arada Sovyetler Birliği ulusal buz hokeyi takımı birçok dünya ve olimpiyat şampiyonluğu kazanarak tarihin en başarılı spor hanedanı oldu. Red Army, ABD'nin ulusal ligi olan NHL takımları ile yaptıkları gösteri maçlarında da ezici bir üstünlüğe sahipti.

İşte Avrupa Olimpik Gençlik Kış Festivali'nde bizim Erkek Buz Hokeyi Milli Takımı'nı 42-0 yenen Rusya buz hokey takımı böyle bir gelenekten geliyor.

Evet, 42-0 büyük bir hezimet ama bu yenilgiyle dalga geçenler şunu bilmeli:

Buz hokeyini oynarsın ya da hiç oynayamazsın.

Oynamayı bilmiyorsan kalenin önüne otobüs çeksen de hezimetten kurtulamazsın.

Ne yazık ki, bizim gençler, buz hokeyi oynamasını bilmiyorlardı.

Çoğu da zaten buz hokeyine amatör spor olarak devam edip ileride doktor, mühendis olacaklar.

Rusya milli takımındaki birçok oyuncu ise bu oyunun en iyi oynandığı NHL'ye gidecekler.

Yani maçın kırılma anı başlama düdüğüydü aslında. İşte aradaki fark bu kadar derin.

Bu farkı bilmeden birçok insan 42-0 yenilen gençlerle bol bol dalgasını geçti. Medyada bile 'Bari hiç sahaya çıkmasaydınız' gibi başlıklar atıldı.

DEVRİM GEREKİYOR

Birinin başarısızlığıyla dalga geçmek insanın doğasında var. Hiçbir şey yapmadan eleştirmek çok kolay. Üretmek yok, amatör spor dallarına ilgi yok denecek kadar az, varsa yoksa futbol! Merak ediyorum bu gençlerle dalga geçenler hiç buz hokeyi maçı izledi mi?

Asıl sorun bu ruh halinin bizde toplumsal seviyede kronik bir vaka olarak yaşanması. Bu kültür, medyamızda da fazlasıyla var; birçok yorumcu, yazar başarısızlığı aşağılayarak büyük paralar kazandılar. Daha da kötüsü ata sporu futbol tartışma programı izlemek olan bir nesil yarattılar.

Türkiye'de genç nüfus fazla, modern tesislerimiz hızla artıyor ama spor kültürünü, amatör sporlara ilgiyi artıracak politikalar bir türlü hayata geçirilemiyor.

Bence işe önce başkalarının başarısızlığıyla kıyasıya dalga geçme, aşağılama kültüründen kurtularak başlamalıyız. Spor yapan, sporu sevdiren bir anlayış devrimine ihtiyaç var.


Hamit ters köşeye yatırdı

Hamit Altıntop'un 4.5 sezonluk Galatasaray macerasının büyük bir bölümü sakatlıklarla geçmişti. Galatasaraylılar, iyileştikten sonra bir türlü takıma giremeyen Hamit Altıntop'tan nefret eder duruma gelmişti. Sosyal medyada Hamit'i yattığı yerden para kazanan dilenciye benzeten caps'ler dolaşıyordu.

Hem yönetim, hem de taraftar; Hamit, Almanya'ya dönünce bayram etmişti. Geçtiğimiz hafta Bundesliga'da küme düşmeme mücadelesi veren Darmstadt'ın Alman devi Borussia Dortmund'u 2-1 mağlup ettiği maçın kahramanı Hamit'ti. 90 dakika sahada büyük işler yapan Hamit, aynı zamanda Bundesliga'da haftanın oyuncusu seçildi.

Hamit'i yerin dibine sokanlar şimdi ne düşünüyor acaba?

Bizde bir yanlış var ama nerede?


BÜLENT CANKURT- SABAH


ÜNLÜ YALIDA EVLENECEKLER

Lokum İstanbul'un sahibi Zeynep Keyman'ın, Paramparça dizisiyle iyice ünlenen Kandilli'deki Edip Efendi Yalısı'nın sahibi Murat Mengenecioğlu ile vuslata ermeye hazırlandığını ilk bu köşeden öğrenmiştiniz. İzdivaçları konusunda ser verip sır vermeyen çiftin nikah tarihini de yine benden öğrenin. Büyük gün neredeyse gelip çatmış bile; 20 Şubat'ta dizinin çekildiği yalıda vuslata erecekler.

GELİN GİDECEĞİ YALIYI YENİDEN DEKORE EDECEK

İstanbul'un elitlerinin aylarca dillerine doladığı Ebru Yücebaşoğlu ile olan evliliğini geçen yıl Ocak'ta tek celsede bitiren Murat Bey, böylece arayı çok açmadan ikinci kez damat olacak. Müstakbel çiftle ilgili ilginç bir de detay öğrendim; meğer birbirlerinin ilkokul aşklarıymış. Aşklarını resmiyete dökmeleri epey zaman alsa da umarım çok mutlu olurlar. Zeynep Hanım'ın evlendikten sonra oturacağı yalıdaki düğüne, 50 civarında yakın arkadaşlarını davet etmişler. Bu arada sosyete kulislerinde; dekorasyon konusunda oldukça iddialı olan Zeynep Keyman'ın, Murat Bey'in ex eşi Ebru Mengenecioğlu'nun dekore ettiği yalıyı baştan ayağa yeniden dekore edeceği konuşuluyor.


Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13