UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

ALİ EYÜBOĞLU: "UÇANKUŞ GÜNDEME TAŞIDI"

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

ALİ EYÜBOĞLU: "UÇANKUŞ GÜNDEME TAŞIDI"

ALİ EYÜBOĞLU-MİLLİYET


“Araf”, “Cennet”, “Peri Masalı”, “Seni Seviyorum Adamım” gibi filmlerin yanı sıra “Kanıt” dizisinin 100 bölüm yönetmenliğini yapan Biray Dalkıran artık Hollywood’da...

Kasım 2017’de vizyona girecek “The Crossbreed / Melez” adlı filmin çekimlerini tamamlayıp İstanbul’a dönen Dalkıran’la buluştum ve Hollywood serüvenini konuştum. Bir Türk yönetmenin Hollywood yapımı filmde yönetmen koltuğuna oturması alkışlanacak bir başarı çünkü...

Dalkıran, Hollywood macerasının nasıl başladığını şöyle anlattı:

“Hollywood’a ‘Araf’ ve ‘Cennet’ filmlerim satılmıştı. Gold Circle Films ve Pathfinder ile görüşüyordum. Şimdiye kadar 21 ülkede film, belgesel çekmiş biri olarak Hollywood’da şansımı denemek istedim. Yaptığım işlere ve IMDB puanıma baktılar. Film Code La ve BD America ile ‘The Crossbreed’ için beş ay önce sözleşme yaptık.

26 versiyon yazılan senaryodan sonra sete çıktık. Sette değişen ve ilave edilen 27’nci senaryoyu 27 günde filme çektim. Yapımcılar ham görüntüleri izleyip, beğendi ve ‘How to Handle an American Girl” filmini de çekmemi teklif etti. Onun senaryosu yazılıyor şimdi.”

Hollywood’un çalışma saatlerini sorduğun Dalkıran, şunları söyledi:

“Bizdeki, ‘Hollywood’da bir günde 8 saatten fazla kimseyi çalıştırmazlar’ söylemi bir şehir efsanesi. Günde en az 12 saat çalışılıyor sette. Yapımcı saat ücretini verip, dört saat daha çalıştırıyor sizi. 12 saat istirahat hakkınız var. Şayet setle, eviniz arasındaki mesafe 45 km’nin üstündeyse, o süre ilave ediliyor istirahat sürenize.”

Biray Dalkıran’ın senaryosunu Şafak Güçlü’yle yazdığı tamamı Kaliforniya’da çekilen filmde Angela Durazo, Nathat Schellerup, Malinde Farrington, Danny Winn, Katy Bentz, Chad Ayers, Kristine Hayworts, Krystal Tini gibi Hollywood oyuncuları rol aldı.  

ŞARKILARIMIZIN ULAŞTIĞI EVREN

Almanya Berlin’de yaşayan Tea Vllasalija adlı 13 yaşındaki genç kız, jimnastik dersinde bir kaza geçiriyor. Bilinci kapalı olarak kaldırıldığı hastanede ameliyata alınıyor. Ailesi, 7 saat süren operasyon boyunca kızlarının hayranı olduğu Murat Boz şarkıları çaldırıyor ameliyathanede. Başarılı bir operasyonla hayata dönen Tea’yı Uçankuş taşıdı Türkiye’nin gündemine...

Annesi veya babası Türk değil Tea’nın. Kosovalı bir ailenin kızı. Türkçeyi nasıl mı öğrendi?

Hayranı olduğu Murat Boz’un şarkıları sayesinde. Tea, okulda Türkçe bilmeyen arkadaşlarına bile ezberletmiş “Alev Alev” şarkısını...  

İsrail’deki “O Ses”i Türk asıllı Sapir Saban adlı yarışmacı kazandı.

Sapir Saban, finalde İbrahim Tatlıses’in “Haydi Söyle” şarkısını söylerken, salondaki seyircilerden çoğu ona eşlik etti.

Berlin’de yaşayan Kosovalı bir kızın Murat Boz fanatiği çıkması, İsrail’deki “O Ses”in yapıldığı salonun “Haydi Söyle” ile inlemesi, Türkiye’de yapılan müziğin nasıl bir evrene hitap edip, insanları etkilediğinin göstergesi...

Murat Boz şarkılarının Berlin’de yaşayan Kosovalı bir kızın hayata tutunmasına, İbrahim Tatlıses’in “Haydi Söyle”sinin İsrailli yarışmacıya birincilik getirmesi, müziğin dilinin evrenselliği kadar, o eserlerin ve yorumcuların da başarısıdır aynı zamanda...  

SİNA KOLOĞLU-MİLLİYET

DİZİLERDE NEDEN ZENGİNLİK REVAÇTA?

RTÜK çok güzel bir iş yapmış; ‘Vatandaşlık Bildirimleri Yıllık Raporu’ diye... Rapordan bol malzeme çıkıyor. İzleyicinin durumunu anlatan ipuçları da veriyor. Bunlardan bana göre en çarpıcı

olanı ‘Reyting Analizi’ydi.

Dizilerde neden bu kadar çok ‘zenginlik’ teması işleniyor, rakamlar bunu anlatıyordu. Türkiye’de en çok televizyon izleyen kitle C1, C2 ve DE. Rapor öyle diyor. Yani emekli, işsiz, parça başı çalışan, tatile gitmeyen, kütüphanesi olmayan, düzenli geliri olmayan, yardımla geçinen, lise ve ilkokul arası eğitim skalasında ‘Sosyo Ekonomik Statü Grupları’ dedikleri...

RTÜK raporunda şöyle bir saptama var; “Diziler üzerine genel bir değerlendirme yapılacak olursa Türkiye’de özellikle 2000 yılından sonra dizilerdeki zenginlik öğeleri ön plana çıkmıştır.”

Zengini olmayan dizi tutmaz

Rapor, öğretim üyesi Banu Dağtaş’ın bir makalesine atıfta bulunuyor; “Türkiye’deki televizyonlarda yayınlanan yerli dizilerde, zenginler ve zenginlik işin içine katılmadan, söz edilmeye değer bir hikeye ve insan anlatılamaz.” Rapor yorumunu şöyle geliştiriyor: “Dizilerde zenginliğe yapılan bu vurgu da en çok ona ulaşamayan kesimin ilgisini çekmektedir (...) Başka bir deyişle, bu gruplar “Reel hayattaki yoksunluklarının, ezikliklerinin telafisini kültür endüstrileri tarafından biçimlenmiş fantazya dünyasında gideriyor.” (Banu Dağtaş’ın makalesinden alıntı). Ben AB dedikleri grupla diğer gruplar arasındaki mesafenin yavaş yavaş kapandığı görüşündeyim. ‘Zengini olmayan dizi’ günlerine diyelim!

Ekranda her şey kadınlar için

Raporda net bir saptama daha var. ‘Tartışma’ programları hariç (O da yüzde 0.39’luk küçük bir fark) ‘Eğlence Programı’, ‘Diziler’, ‘Kadın Programı’, ‘Magazin Programı’, ‘Reality Show’ ve ‘Talk Show’ izlenme paylarında (Share) kadınlar ortalama

yüzde 1.5 civarında önde gidiyor. Ekranda her şey kadınlar için yani.

TAYFUN’A SAYGI...

“Bam Teli’nde Süryaniler vardı. Bin kadar kalmışlar. Kameranın oya gibi işlediği görüntüler, akıcı bir Tayfun Talipoğlu yorumu izledik.” Yıl 1997. 11 Temmuz tarihli yazımdan. Nice yolları katetti, nice insanları anlattı, nice kadim kültürleri tanıttı, kendine has üslubuyla... Tayfun’u kaybettik (Tayfun Talipoğlu). Arkadaşımdı, dostumdu. Bu ülkenin ‘Bam Teli’ne dokundu, ‘Yol Hikayeleri’ni anlattı. Bilmem hangi kanalda bir daha gösterilir? 

MEVLÜT TEZEL-SABAH

Futbol Zirvesi’nde boş koltuklar

Kulüpler Birliği Vakfı tarafından ikincisi düzenlenen Futbol Zirvesi'ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılması önemliydi. Kulüpler, Erdoğan gibi futbola ilgi duyan bir cumhurbaşkanına sahip oldukları için şanslılar.

Erdoğan'ı kulüplerin yararına birçok yasal düzenleme hayata geçirdi, artık Anadolu takımlarımızın bile modern stadyumları var.

Her organizasyonda olduğu gibi Futbol Zirvesi'nde de bazı aksaklıklar yaşandı. Sahnede tam bir kaos havası hakimdi; kimin sahneye ne zaman çıkacağı, kimin plaket alacağı belli değildi.

Bir ara sahneye bazı futbol adamları 'Hadi sen de gel' der gibi çağrıldı, sunumlarda hatalar oldu falan filan...

Medyaya yansıyan fotolara baktığımda ise sunucu hariç hiç kadın figüre rastlamadım desem yeridir.

Tamam futbol erkeklerin daha çok ilgi duyduğu bir spor dalı ama en azından böyle önemli organizasyonlarda futbol sektörünün kadın kahramanları da yer almalı.

Bu estetik açıdan bile önemli bir ayrıntı.

Futbol Zirvesi'ne davet edilen yabancı konuklar için organizasyonu düzenleyenleri kutlamak gerek. NBA Avrupa Direktörü Üst Düzey Başkan Yardımcısı Benjamin Morel, La Liga Genel Direktörü Javier Gomez, Bundesliga Strateji Direktörü Steffen Merkel, Borussia Mönchengladbach Kulüp Başkanı Rolf Königs, eski ünlü futbolcular Marcel Desailly, Christian Vieri, Eric Abidal, Les Ferdinad ve daha birçok değerli isimin konuşmacı olması önemliydi. Bu ünlü isimlerden futbol endüstrisine dair önemli bilgiler, yeni bakış açıları öğrenmek mümkündü ama dinleyen olmadı.

İşte futbolun neden geride olduğunun kanıtı budur. Erdoğan ayrıldıktan sonra Haliç Kongre Merkezi anında boşalmış ve geriye çok önemli konuklar ile boş koltuklar kalmış.

Birçok konuk Cumhurbaşkanı'nı görebilmek, onunla birlikte kameralara yansımak ve ünlü futbolcularla selfie çektirmek için zirveye katılmış.

Madem kimse dinlemeyecekti, bu değerli isimler neden davet edildi? Kendileriyle fotoğraf çekmek için yarışa girenlerin arasında kalan futbol sihirbazları biriki saat sonra konuşma yaptıklarında bu boş koltukları görünce ne hissetiler acaba?

Bizim kulüp başkanları, yöneticileri, teknik direktörleri, futbolcuların bence en büyük sorunu her şeyi çok iyi bildiklerini sanmaları.

Japonya’da ölmek pahalı

Japonya'nın Aichi bölgesinde 89 cenaze evi işleten Heiankaku şirketi, ehliyetinden feragat edecek yaşlı sürücülere cenaze hizmetlerinde yüzde 15 indirim yapacağını duyurdu.

Son bir yılda Aichi'de meydana gelen ölümlü kazalardan yüzde 13.2'sine 75 yaş üzeri sürücülerin karıştığına dikkat çeken kampanya, yaşlıları araba kullanmaktan vazgeçmeye teşvik etmek için başlatılmış. Araba kullanmaktan vazgeçen yaşlı sürücülerin aile üyeleri ve yakın akrabaları da bu indirimden faydalanabilecekmiş.

Peki, kendisinin ve aile üyelerinin cenaze masraflarının sadece yüzde 15'ini karşılaması için hangi yaşlı ehliyetini verir ki! Değer mi başkalarına muhtaç kalmaya? Bence değer.

Dünyanın en pahalı ülkelerinden biri olan Japonya'da bir cenaze töreninin bedeli ortalama 17 bin 300 dolar.

Tipik bir Japon cenaze töreni, yakılma işlemi ile başlıyor ve küllerin gömüleceği 49'uncu günün sonuna kadar çeşitli anma törenleri ile devam ediyor. Bu törenlerde gelen konuklara mutlaka yiyecek-içecek ikram edilirken, havlu ve yeşil çay gibi hediyeler veriliyor.

Aileler, rahiplere tam bir Budist töreni için ayrıca 3 bin ABD doları vermek zorunda kalıyor. Budist rahipler, bununla da yetinmeyerek, ölenin ruhuna cennete kadar rehberlik etmek üzere yakınlarının arzusuna bağlı olarak 6 bin 400 dolar alıyorlar.

Yakılan cenazenin küllerinin savrulacağı yer de Japonlar için önemli.

Parası olmayanların külleri dağa-taşa savrulurken, lüksü tercih eden aileler, ölülerinin küllerini Fuji Dağı'nı gören deniz kıyılarına dökmeyi tercih ediyor.

Eğer küllerin döküldüğü gözde mekanlara uzakta bir yerde yaşıyorsanız, bu iş için de en az 500 doları gözden çıkarmak gerekiyor.

Aklınız varsa Japonya'da ölmeyin!

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13