UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

İŞTE DİKKAT ÇEKEN KONULARIYLA TV YAZARLARINDAN SEÇMELER!..

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

İŞTE DİKKAT ÇEKEN KONULARIYLA TV YAZARLARINDAN SEÇMELER!..

ALİ EYÜBOĞLU-MİLLİYET

YAŞAR KEMAL FESTİVALİ

Türk edebiyatının usta kalemi Yaşar Kemal, doğduğu topraklarda anılacak. Arif Keskiner’in başkanlığını yaptığı Yaşar Kemal Platformu’nun düzenlediği Yaşar Kemal Kültür - Sanat ve Edebiyat Festivali 20 Nisan’da başladı, 22 Nisan’da bitecek.

Keskiner’in davetiyle geldiğim Osmaniye’deki şenlik, resim sergisi açılışıyla başladı... Ardından Türkan Şoray’ın katılımı ve Nebil Özgentürk’ün sunumuyla “Yılanı Öldürseler” filminin özel gösterimi yapıldı...

Bugünse etkinlik kapsamında Nebil Özgentürk’ün hazırladığı “Bir Yudum İnsan - Yaşar Kemal” belgeselinin gösterimi, “Yaşar Kemal Edebiyatında Çocuk” konulu panel yapılacak. Yalvaç Ural’ın moderatör-lüğündeki panelin konuşmacıları; eleştirmen ve yazar Feridun Andaç, Prof. Dr. Sedat Sever ve Yard. Doç. Dr. Seza Yılancıoğlu... 

Cuma günü gerçekleşecek “Yaşar Kemal Araştırmaları Nasıl Yürütülmeli?” panelinin moderatörü Ayşe Semiha Baban Gökçeli, katılımcıları ise Prof. Dr. Onur Bilge Kula, Prof. Dr. Kenan Mortan.

Şenliğin son gününde öğlen Hemite Köyünde çocukların katılımıyla Uçurtma Şenliği, akşam ise Mazlum Çimen, Nida Ateş ve Mehmet Seske’nin sahne alacağı halk konseri var.

Usta yazarı yetiştiren Çukurova’dan şimdilik bu kadar. Yaşar Kemal Kültür - Sanat ve Edebiyat Festivali’nde olan bitenlere dair izlenimlerini de bilahare paylaşacağım.

FOTOĞRAF GERÇEK,  AMA HABER DEĞİL! 

Çarşamba günü Bein Gurme’de “Sedef’li Lezzetler” programını yapan Sedef İybar’ın programına konuk oldum. 

Program öncesi kuliste sohbet ettiğimiz İybar, pazar günü kız kardeşi Demet Akbağ’la yaşadıkları bir olayı ve onun medyaya yansıyış biçimini anlattı: 

“Pazar günü oyumuzu attıktan sonra Demet’le (Akbağ) Kandilli’ye geçecektik. Trafikte vakit kaybetmektense deniz taksiyle geçelim dedim, Bebek’ten Kandilli’ye... 

Deniz taksiyi organize ettikten sonra Bebek Parkı’nın deniz kenarına geldik. Orada Levent Kızıl’la karşılaştık. O, söylediği deniz taksiye binip, gitti. Bizi almaya gelen deniz takside Tilda - Erol Tezmen’i görünce şaşırdık. Hayrola? Yanlış mı oldu acaba diye düşünürken, ‘Biz de Vaniköy’e gidiyoruz. Sedef’le Demet arkadaşımız, bizi de alın, birlikte geçeriz’ demişler meğer Navetta’nın kaptanına... Navetta, Erol Bey’in oğullarına ait bir şirket çünkü.  

Deniz taksiye binip, birlikte geçtik karşıya. Magazinci arkadaşlar da vardı Bebek’te... Çektiler bizi haliyle. Pazartesi günü gazetelerde, ’Tekne sezonunu açtılar’, ‘Demet Akbağ, arkadaşları Tilda - Erol Tezmen’le Boğaz turuna çıktı’ diye haber yaptılar bizi.” 

Bebek’te görev yapan meslektaşlarımızdan biri, fotoğraflarını çektiklerinden birine, “Bu buluşmanın sebebi ne?” diye sorsaydı, o zaman Sedef İybar’ın dert yandığı sorun olmazdı. 

İDDİACI YAZARLAR! 

Yazdıklarından anlıyoruz ki Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, Melih Gökçek’le, Cengiz Semercioğlu ise Ali Ağaoğlu ile iddiaya girmişler referandum oranları üstüne; hem de takım elbisesine... 

 

Ahmet Hakan, kazandığı takım elbisenin markasını ve fiyatını yazmamış, ama Cengiz yazmış:  “20 bin lira.” 

GÜNÜN SÖZÜ

Çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi. (Oğuz Atay)

MEVLÜT TEZEL- SABAH

Fenerbahçe pişman mı?

As Monaco; Fransa Ligue 1'de lider. Şampiyonlar Ligi'nde de Manchester City, Borussia Dortmund gibi devleri eze eze eleyip yarı finale kaldı. En iyi futbolu onlar oynuyor; hem lig, hem de Şampiyonlar Ligi'nde şampiyon olurlarsa şaşırmayın.

Bernardo Silva, Kylian Mbappe, Thomas Lemar, Fabinho, Bakayoko ve Djibril gibi öyle parlak bir kuşak yakaladılar ki, sezon sonu genç yıldızları satıp ya kasasını ağzına kadar dolduracak ya da bir-iki takviye ile önümüzdeki yıllarda Avrupa futbolunu domine edecek.

Monaco'yu bu sezon Avrupa'da mağlup etmeyi başaran üç teknik direktör:

Pep Guardiola, Roger Schmidt ve Vitor Pereira.

Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi ön elemelerinde Monaco'ya bir gol farkla elenmişti, deplasmanda hakkı yenmişti, penaltısı verilmemiş ve terör olayları yüzünden taraftarları Monaco'nun sınırları içine bile sokulmamıştı.

Ama Vitor, Monaco'yu eleyemedi diye kovuldu. O dönem ne Fenerbahçe yönetimi, ne de yorumcular çıkıp da Monaco'yu yenmenin bile büyük olay olduğundan bahsetmedi. Yabancı ligleri iyi takip eden genç yorumcular da dahil buna.

İşte gece gündüz TV'lerde futbol konuşuluyor ama Monaco'dan Kylian Mbappe gibi bir yıldız adayından bahseden bile olmadı; onun yerine Vitor Pereira'yı sopayla kovalarcasına kovduk! Ha iki Monaco maçı Pereira'yı büyük teknik direktör yapmaz ama takımın şu an daha iyi pozisyonda olacağı kesin.

İşte tabela yorumculuğunun zararları, işte yöneticisinden yorumcusuna futbol vizyonumuz bu kadar kısıtlı.

YÜKSEL AYTUĞ- SABAH

Bayrak Sevgisi…

Amerikalıları çokça eleştiririz, 'Kendi bayraklarına saygıları yok' diye... Örneğin, milli bayramlarının kortejlerinde bayrak deseninden yapılmış minicik şortlar giyen ponpon kızlar geçit yapar. Bayraktan yapılmış şort, onlar için hiç de milli bir sorun değildir. Oysa bizim, bayram programında stüdyodaki Türk bayraklı balonlara tekme attı diye hakkında soruşturma başlattığımız sanatçılarımız bile vardır.

Ancak, National Geographic kanalında izlediğim '11 Eylül Merasimi' adlı belgesel, bana ABD vatandaşlarının bayrak sevgilerinin 'korumacı bir gösterişten' ibaret olmadığını kanıtladı.

Bilenler bilir, 11 Eylül saldırıları sırasında yerle bir olan İkiz Kuleler'in enkazı arasında bir bayrak direği eğri olarak ayakta kalmıştı.

Bir vatandaş hemen limandaki teknesinden getirdiği bir ABD bayrağını itfaiyecilere vermiş ve üç itfaiye erinin o bayrağı, eğilmiş ama yıkılmamış göndere çektikleri anın fotoğrafı 'teröre karşı ortak milli direncin' sembolü haline gelmişti.

Aradan 14 yıl geçtikten sonra bir kadın, elindeki bayrak ile sıfır noktasındaki 11 Eylül Müzesi'nin müdürünün ofisine geldi.

"Bu bayrak, o gün o göndere çekilen bayraktır. Kocam, teknesinden alıp getirdiği bu bayrağı sakladı. Ama geçenlerde vefat edince ben bu bayrağın yerinin sizin müzeniz olduğuna karar verdim" dedi. Müze müdürü, bayrağın o bayrak olduğundan emin olmak istedi ve konunun uzmanları tam bir yıl boyunca bayrağın gerçek olup olmadığını araştırdılar.

Fotoğraftaki bayrak ile ellerindeki bayrağın ölçüleri, dikiş izleri, hatta ipinde bulunan siyah yapışkan bant bile karşılaştırıldı.

Yetinmediler; o siyah bandı laboratuvarda özenle çözüp üzerindeki DNA izlerini, o bayrağı göndere çeken üç itfaiyecinin DNA'ları ile karşılaştırdılar.

Yine yetinmediler; konunun uzmanı bir profesör, bayrağın üzerindeki tozların mikro analizine girişti. Zira o gün kuleler yıkıldığında ortaya çıkan toz bulutu, bir parmak izi kadar kendine özgüydü. Nihayet, bayrağın gerçek olduğunu anladılar ve sergilenmek üzere 11 Eylül Müzesi'ne kabul ettiler.

Düşündüm... Bütün tarihi, destanlarla bezeli güzel ülkemde, müzeler tarafından koruma altına alınmış kaç bayrak ya da sancak var?

Haydi o kadar uzağa gitmeyeyim.

1974'teki Kıbrıs Barış Harekatı'nda Beşparmak dağlarına dikilen ilk bayrağı göreniniz var mı? Ya da 15 Temmuz gecesi, vatandaşlar tarafından tankların üzerinde sallanıp daha sonra Taksim Anıtı'na serilen o ünlü bayrak şimdi nerede?

Bileniniz var mı?

Bildiğim şu ki; bayrak, sadece karşısına geçilip selam durulan bir kumaş parçası değildir!

Hayatlar kayarken...

Aslında bu yazının ana fikrini bana Müfit Can Saçıntı'nın filmi 'Yaşamak Güzel Şey'deki bir sahne verdi. Babası, ilk kez aşkı tanıyan kızına yemek masasında nasihat ediyordu. Bir ara şöyle dedi: "Bizim zamanımızda flört etmenin adı, konuşmaktı..."

Ne kadar da doğru... 'Sevgili olmak' lafını söyleyemezdik cesaret edip de. 'Şu, şununla konuşuyor' ya da 'Çıkıyor' denilirdi o günlerde. Konuşmak... Günümüz sevgililerinin ihmal ettiği en önemli olgu. Eski dilde aşkın diğer adının 'muhabbet' olduğunu nasıl da unutmuşuz değil mi? Şimdi aynı kafede buluşan genç kız ile delikanlı, birbirleri ile konuşmak şöyle dursun, birbirlerinin gözünün içine bile bakmıyorlar. Peki ne yapıyorlar?

Akıllı(!) telefonlarının ekranını parmaklarıyla kaydırıyorlar. Asıl kayanın, kendi hayatları olduğunu fark edemeden...

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13