UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

TV YAZARLARINDAN SEÇME! "HÜLYA’NIN DUŞTAN ÇIKMIŞ HALİNİ GÖRDÜM"

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

TV YAZARLARINDAN SEÇME! "HÜLYA’NIN DUŞTAN ÇIKMIŞ HALİNİ GÖRDÜM"

YÜKSEL AYTUĞ - SABAH

HÜLYA’NIN DUŞTAN ÇIKMIŞ HALİNİ GÖRDÜM!

Nasıl başlık ama? Magazin literatüründe 'olta başlık' denilen türden. Sakın sizleri balık yerine filan koyduğumu sanmayın. Ama yazacağım şeyin tam da karşılığı bu, ne yapayım...

Hülya Avşar geçenlerde bir mekan çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Gazeteciler, her zaman şık ve bakımlı gördükleri Avşar'ın salaş halini sorunca, yıllardır gazetecilerin karşısında 'özgüven anıtı' gibi dikilen ama uygulamada zaman zaman 'patavatsızlık' sınırlarını zorlamakla eleştirilen Avşar, her zamanki samimiyetiyle konuştu.

Kendi kullandığı avuç içi kamerasıyla hayatını anlattığı 'Selfie' filmine değinerek, "İnsanlar beni bu filmde sabah yataktan kalktığım halimle ya da duştan çıkmış halde görecekler.

Şimdiden alışsınlar diye böyle dolaşıyorum" dedi.

Bu sözler beni tam 30 yıl öncesine götürdü. Güneş gazetesinin Ekran ilavesi için Hülya Avşar ile evinde röportaj yapmaya gidecektim. O zamanlar tıfıl muhabirim. Spor servisinden magazine geçiş yapmışım. İlk ciddi röportajlarımdan birini Hülya Avşar gibi son derece popüler biriyle yapacağım. Bende bir heyecan ki, sormayın.

Hatırlıyorum, gidip kendime yeni ceket-pantolon almış, iki saat kuaförde kalmıştım. İki dirhem bir çekirdek giyinip süslendikten sonra Avşarlar'ın kapısını çaldım.

Kapıyı bir yardımcı kadın açtı. Sonra Hülya'nın merhum annesi Emral Hanımefendi beni salona aldı, "Hülya Hanım hazırlanıyor, birazdan gelecek" dedi. Bir çay içimi sürenin ardından Hülya, salon kapısında belirdi. Üzerinde (hiç unutmuyorum) beyaz renkli, cep kısımlarında pembe gül desenleri bulunan bir bornoz, kafasına sarılmış beyaz bir havluyla geçip karşıma oturdu.

Alnından ve yanaklarından henüz duş aldığı suyun damlaları süzülüyordu.

Konuşmaya başladık. Samimiyetine ve özgüvenine hayran kalmıştım. En çok da duştan çıkmış o 'duru' haline... Hep makyajlı görmeye alıştığım Hülya Avşar'ın gerçekten de kraliçeliği hak edecek kadar güzel olduğunu o gün anlamıştım.

Günlerden pazar. Neredeyse tüm yazarların 'sabun köpüğü' yazılar kaleme aldığı gün. Ama benimki, kelimenin her anlamıyla 'köpüğü üzerinde' bir yazı oldu. Diyeceğim o ki, Hülya Avşar'ın duştan çıkmış halini gördüm. Test sonucu: 10 üzerinden yıldızlı 10! Yani 'Selfie' filmini izleyecek olanları herhangi bir sürpriz beklemiyor...

 

MESUT YAR - POSTA

GERÇEK TELEVİZYONCULUĞA DÖNÜN...

 Haftanın en ilginç sonucu Müge Anlı ile Tatlı Sert’in (atv) çarşamba günü en çok izlenen ilk yüz program listesinde toplam izleyici bazında ikinci sıraya oturmasıydı...

 

Üşenmedim hesapladım, o gece ana kanallarda yayına giren dizilerin maliyet toplamı birkaç milyon liraydı. Hiçbirinin yapamadığını, bölümü o toplamın yüzde biri kadar bütçeye çıkan bir TV programı yaptı...

 

Ey TV için içerik üretenler. Aklınızı başınıza devşirin. Dizi ekranı sıkıntısız çalışan reyting makinesi olabilir ama içerik dediğin de adamı abat eder! Lütfen içeriklere asılın; gerçek televizyonculuğa dönün...

 

Barut cesur!

 

Cesur ve Güzel (Star TV) dizisinde Cesur, kötü karakter Rıza ile Mihriban’ın düzenlediği kokteylde karşılaştı. Cesur, adama haddini bildirmek üzereyken Savcı’yla yüz yüze geldi ve hamlesinden vazgeçti...

 

Cesur aynı bölümde daha önce de Rıza’yla karşılaştığında tam yakasına yapışacakken kendini takip eden iki polisle göz göze gelip, o elini indirdi... Sonuçta tutuklanma tehlikesi vardı... Senaristler Cesur karakterini tam anlamıyla Kemal Sunal’ın meşhur filmi Avanak Apdi’deki “Barut Osman’a” çevirmişlerdi...

 

Barut Osman da ne zaman Apdi’yi dövmek için harekete geçse karşısında komiser veya polisleri buluyor, tutuklanmamak için o eli indiriyordu... “Acaba ilham bir kez daha mı Yeşilçam’dan geldi?” diyorum. Tebessüm öylece yüzümde kaldı vallahi..

 

TRT izlenmeye davet ediyor!

 

TRT şu sıralarda çok önemli bir iş yapıyor. Önceki gün dünya televizyon sektöründen yüzlerce önemli ismi ve fikir önderini İzmir Çeşme’de düzenlenen “Uluslararası TRT İzleme Günleri” çatısı altında topladı...

 

Bunun en basit anlamı şu. Fikir ve içerik almak/satmak için dünyanın bütün fuarlarını dolaşan TV yöneticilerinin çok ciddi bir yerli Ar-Ge alanı olabilir artık...

 

Bunun yanında TRT kendi logosu altındaki önemli işleri dünya pazarına çok daha işlevsel bir şekilde izah etmek için bu organizasyonu kullanıyor... TRT World formatının da içinde olduğu ve markanın en iddialı işlerinin TV pazarına tanıtıldığı fırsat günlerinde en değerli yapım Payitaht Abdülhamid olarak görülüyor...

 

TRT’nin yeni göz bebeği bu dizidir. Hem eğilimlerden hem de kanalın üstüne sıklıkla eğilmesinden net olarak bu çıkıyor...

 

Çok yaşa Mustafa!

 

TV eleştirmeni kardeşim Mustafa Doğan çok güzel yazmış, “Ne şanslıyız ki Susam Sokağı çocuklarıyız” diye. Ve o kukla karakterlerin, kendilerini izleyen ruhların derinliklerine soktuğu bir sürü erdemi ev ödevi tadında özetlemiş. Bayıldım ve bu arada saydıklarından en çok “empati yapmayı” ve “saygı duymayı” sevdim...

 

Maddeler arasında göremediğim için en önemsediğimi de buradan ekleyeyim istedim; “hafıza”... Modern zamanların sokaklarına hiç benzemeyen o sokak bize en çok “bilgi, emek ve ustalığı hafızaya alıp unutmamayı” öğretti. Zaten Susam Sokağı’nı bu yüzden unutamadık...

 

Çok yaşa Mustafa; hafızamızdaki o güzel sokağı bir arkeolog inceliğinde çıkarıp gündemimize koydun. Yeni bölümleriyle buluşmak dileğiyle...

 

Kara yazı da son buldu...

 

Şu gerçek bir sıkıntı ki TV ekranında dereyi geçerken at değiştiren ne kadar iş varsa bir şekilde son buluyor. İzleyici, yapımcı veya kanalın dayattığı değişikliği çok önemsemiyor, pek de içselleştiremiyor...

 

Sırf bu yüzden bir sürü “yolunda giden işin” son bulduğunu, umarsız bir veda düzeneğine girdiğini gördük... Geçtiğimiz günlerde veda potasında olduğunu yazdığım Kara Yazı (Kanal D) isimli dizi de final kararı aldı. Dizi birkaç bölüm önce yönetmen değiştirmişti...

 

Bana göre biraz hızlı bir son oldu. Ama modern zaman seyircisi bu hızı seviyor. Hızla tüket ve tadını sevmezsen yok et... Bu da TV insanlarının kara yazısı olsa gerek. Ya da direnç sınavı. Geçmiş olsun!

ALİ EYÜBOĞLU - MİLLİYET

 TERÖRLE SAVAŞAN 8 KİŞİLİK KILIÇ TİMİ

FOX’ta yayınlanan ve pazar akşamlarının en çok izlenen yapımı olan ‘Savaşçı’nın seti için Eskişehir’deydim. Kışla çekimleri Ankara Etimesgut’taki Zırhlı Birlikler’de, diğer sahneleri ise Eskişehir ve kırsalında çekilen bir dizi ‘Savaşçı’...  Süleyman Çobanoğlu’nun senaryosunu yazdığı dizinin yönetmenleri Volkan Kocatürk ve Mirsad Herovic. Berk Oktay, Yıldız Çağrı Atiksoy, Murat Serezli, Burç Kümbetlioğlu, Fırat Albayram, Uğur Biçer, Hakan Dinçkol, Bahadır Vatanoğlu, Alican Albayrak ve Doğan Bayraktar’ın başrollerini paylaştığı dizinin yapımcısı Limon Yapım-Hayri Aslan. Başrol oyuncuları, diziye başlamadan önce Özel Harekat’tan emekli kıdemli albay Şevket Şen’den özel eğitim alarak rollerine hazırlandı. Sekiz kişiden oluşan ‘Kılıç Timi’nin terörle savaşını ekrana taşıyan dizinin çekim ekibi ise 175 kişi.

 

‘ASKER OLMAYI ÇOK İSTEMİŞTİM’

Ankara’da askeri birlikte, Eskişehir’de dağlarda çekim yapıyorsunuz. Nasıl gidiyor?

Postal, kıyafet ve teçhizatların tümü askerlerimizin operasyonlarda kullandıkları. Sırt çantasıyla birlikte 25 kiloyu buluyor hepsi. Onlardan çok hava şartları zorluyor bizi. Eskişehir’in iklimi çok enteresan. 3-4 gün önce kar vardı burada. Bayağı soğuktu. Bu kıyafetlerin üstüne mont giymemize rağmen üşüyorduk. bugün güneş, ilk defa içimizi ısıttı. İlerleyen günlerde bayağı yanacağız galiba...

Alıştınız mı böyle çalışmaya, yaşamaya?

Günde 15-20 defa çıkıp, iniyoruz bu sarp tepelere. O kadar alışıyoruz ki tüfekle, teçhizatla yaşamaya; bazı sahnelerde biraz dinlenelim diye tüfeği çıkarıp almak istediklerinde bırakın kalsın, vücut kendini dengesiz hissediyor diyorum.

Askerliğinizi yaptınız mı?

Yaptım ve ilk kez askeri oynuyorum.

Hangisi daha zor?

Özel Kuvvetler’de kimse yok, ama ailemin yarısı rütbeli asker. Ben de çok uğraşmıştım açıkçası Harp Okulu’na girmek için. Mülakat aşamasında kalmıştım hep. Bazılarının zamanı denk gelmemişti. Hava Harp Okulu’na ise gözümden dolayı giremedim. Miyop, astigmat var bende. Rahmetli büyükbabam, çekim yaptığımız Etimesgut’taki Zırhlı Birlik’te bölüm komutanlığı yapmıştı. O yüzden çok duygulanıyorum oradaki çekimlerde. O da görse çok duygulanırdı herhalde.

‘TEK GÖZ’ÜN ÇİLESİ

‘Savaşçı’ dizisinde işi en zor olan “Tek göz” lakaplı terörist rolündeki Ercüment Fidan. Çünkü her gün 45 dakika süren makyajla bir gözü kapatılan oyuncu, ortalama 12 saat böyle kalıyor. Rolünün hakkını vermek için her gün bu çileye katlanan Fidan, “Bunun bir rol olduğunu anlamayanlar sosyal medyadan bana Sabah akşam, hakaret yağdırıyor” dedi.

 

‘ASLI’NIN KİMSEYE EYVALLAHI YOK!’

Bordo bereli askerlerle aynı dizinin  kadın oyuncusu olmak nasıl?

Dizi, bir bordo bereli hikayesi, o yüzden  erkekler çoğunlukta. Daha önce  kadınların ağırlıkta olduğu işlerde de  oynadım, arada pek fark yok bence.  Senaryoyu okuduğum andan itibaren  tek düşündüğüm bu projenin bir parçası  olmaktı. Gerçek kahramanların var olma  mücadelelerini hep birlikte izleyecek  oluşumuz beni müthiş heyecanlandırdı.  Gerisini de pek düşünmedim.

Diziyi ve rolünüzü  nasıl anlatırsınız?

Savaşçı, gerçek kahramanların  hayat hikayelerine tanık olduğumuz  için izleyici açısından da yeni bir  dünyanın kapılarını aralıyor.  Aslı da bu hikayede önemli bir  role sahip. Cümlelerini belki  de çok az kişinin kurabileceği netlikte,  kendi doğrularına sonuna kadar sahip  çıkan dobra ve cesur bir kadın. Kimseye  eyvallahı yok. Şartların daha eşit olduğu  bir dünyada, barış içinde yaşamayı hayal  ediyor ve bunun için de mücadele ediyor.

 

‘SAVAŞÇI’ dizisi hepsini eritti

‘Savaşçı’ dizisinin bordo berelileri, operasyon bölgesindeki askerler gibi. Üzerlerindeki asker kıyafetleri ve teçhizatlarla çekim yaptıkları tepeleri defalarca inip çıkan oyuncular bakın nasıl zayıfladı?

Alican Albayrak: Çekimlere başladıktan sonra 9 kilo verdim

Doğan Bayraktar: 2-3 kilo zayıfladım.

Bahadır Vatanoğlu: İşe başlarken bir ayda 5-6 kilo verir, tığ gibi olurum diyordum ama iki ayda 4 kilo verdim. Tahminimden az kilo vermemin sebebi, çok koşturuyoruz, acıkıyoruz, o yüzden ne bulursak yiyoruz.

Hakan Dinçkol: İlk günden bu yana 7 kilo verdim diyebilirim.

Burç Künbetlioğlu: Bu işle birlikte sadece kilo verip, zayıflamadım. Bıyık ve saçlar da gitti, imajım değişti.

Uğur Biçer: Şartlar gerçekten çok zor. Üzerimizde o kadar yükle dağ-taş tırmanıyoruz. O yüzden ciddi bir erime söz konusu. O ağırlıklarla yürüyünce vücutta bayağı değişim oldu, kollarım iyi kas yaptı.

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13