UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

KIDEM TAZMİNATI CAİZ MİDİR?

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

KIDEM TAZMİNATI CAİZ MİDİR?

MEVLÜT TEZEL – SABAH

KIDEM TAZMİNATI CAİZ MİDİR?

Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü, Beyaz TV'de katıldığı bir programda kıdem tazminatının caiz olmadığını söyledi. Programda, bir izleyiciden gelen 'İşten çıkarılınca kıdem tazminatı almak caiz midir?' şeklindeki soru üzerine Cübbeli, şu cevabı verdi: "Caiz değil çünkü, kıdem tazminatı hakkı değil, maaşını almış. Kendi çıksa alamıyor, adam çıkarırsa alıyor. Hakkı olsa, kendi çıksa da alması lazım. Demek ki hakkı değil." Maşallah hoca; politika, psikoloji, hukuk, iktisata kadar her konuda kendini uzman sanıyor. Ciddiye alınacak bir açıklama değil ama başta Cübbeli'nin müritleri olmak üzere, ciddiye alacaklar elbette olacaktır.

Asıl üzücü olan; garibanın hakkını savunması gereken bir din adamının, alın teriyle çalışan, vergisini ödeye insanların en doğal hakkı olan kıdem tazminatı için 'Caiz değildir' demesi. En kral kapitalist bile böyle bir açıklama yapmaktan korkar ve utanır.

SİNA KOLOĞLU – MİLLİYET

ECE ÜNER DÖNDÜ

Ece Üner, uzun zamandır yoktu. Birden habertürk’te karşımıza çıktı. Hamileydi, sonrasında doğum izni yaptı ve ardından ekrandan uzak kaldı. Merak ettim, sordum.

Eşi de meslektaşı Deniz Bayramoğlu CNN Türk’te. Bir kız çocukları olmuş, adı Güneş. Şimdi yedi aylık. Küçük Güneş kıvama gelince, Ece Üner de işe koyulmuş. Şimdi pazartesi gününden perşembeye kadar ‘Ece Üner ile 1 Gün’ü sunuyor. “O saat dilimini ‘canlı gaste’ kıvamında, hareketli günü damıtarak verebileceğimiz, manşet atabileceğimiz daha tavırlı ve iddialı bir yer yapmak istedik”leyayın anlayışlarını özetliyor Üner. Program23.00’te yayınlanıyor. Biz onu ‘tartışma programlarından’ tanıyoruz.  Üner, “Şimdilik tartışma programı konuşmadık” diyor.

ÖZDEM, TÜM HABER KANALLARINI GEZDİ

Gülay Özdem, kendi başına hani derler ya, ‘iletişim fakültelerinde incelenmesi’ gereken isimler listesinde yer alabilecek kıvama geldi. Radyodan televizyona, televizyonun kendi içinde eğlence, Yarışma ve haber gibi geniş yelpazede bulunan, deyim yerindeyse, gezmedik kanal bırakmayan ve hâlâ aranan bir isim. Hesabıma göre şimdi 13’üncü kanalı CNN Türk’te. Çok kanal gezmenin ‘orada tutmadı’ hikayesi, bir süre sonra ‘galiba çok tuttuğu için arıyorlar’a dönüşüyor. 2012 yılında FOX’ta başladığında, kanalın haber kaptanı Doğan Şentürk’e sormuştum. Gece Fox Ana Haber Bülteni’nin tekrarlarını yayınladıklarında, yüzde 16 sharelere ulaştıklarını söylemişti. Gece haberlerinin hatrı sayılır bir izleyici kitlesi olduğunu gördüklerini “Erkeklerin yanı sıra, yadsınamaz bir kadın izleyicisi de var Gülay’ın” diye de eklemişti.

İzlenme oranları arttı

Program CNN Türk’te ikinci haftaya giriyor. “Acayip bir sıçrama oldu” bilgisi geldi. Yani CNN Türk’ün sabah kuşağına iyi oturdu. Uzun süre işsizdi Özdem. Tüm bunlara rağmen bilinir olması, ‘çekici akılda, kalıcı’ (neden CNN Türk’e geldiği sorusuna verilen cevaptan) olmayı hâlâ kaybetmemiş olması, bunun tekrar edilmesi önemli.

FİLMİ BEŞ HAFTADA, DİZİSİ ALTI GÜNDE

Dizilerin uzunluğu ve çekim şartlarının zorluğu, artık bizde sektörün vazgeçilmezi oldu! Alışmak değil, bunun değişmesi adına dile getiriyorum. Son örnek ‘Şevkat Yerimdar’dan. Film olarak çekildi. Çekim süresi beş hafta,  süresi 105 dakika. Dizisi çekiliyor. Süresi 140 dakika civarında. Peki kaç günde çekiliyor? Altı günde. Bu ne bir, ne iki, ne üç... Gittiği yere kadar bu düzende çekilecek proje. Dayanılacak iş mi?

 MESUT YAR POSTA

ZEYNEP ÖĞRETMENİN SAÇLARI

Anne (Star TV) dizisi de tek sezonluk çıktı. Ay sonuyla birlikte ekrana veda ediyor. Dizide Zeynep öğretmen olarak harikalar yaratan Cansu Dere bana göre sadece bir konuda tekliyor. O da saçları...

 İyi bir TV izleyicisi olan kardeşim Tülin Ketenci, Cansu Dere’nin bir şampuan markasının yıldızı olduğunu ve reklamdaki saçlarına şapka çıkardığını söylerken minik de bir hatırlatma yaptı; “Ama dizideki Cansu Dere’ye bakar mısınız? Zeynep’te Cansu’nun gür saçlarından eser yok. Yağlı ve çalı gibi!”...

Hakikaten de öyle. Belki karakterin istediği saç şekli budur ama hani o ötelediği Şule bile en azından kuaföre gidip saç yaptırıyorken kendisinin böyle bakımsız oluşu izleyene “yapma be annem” dedirtiyor. Ne dersiniz?

Rekoru kırdı

Kendisinin hayranıyız. Çünkü iyilik işlerinde neredeyse üstüne yok. Müge Anlı’nın (atv) Kızılay’ın “Büyük Kalpler Bu Hilal’in Altında Buluşuyor” kampanyası için programında yaptığı çağrıya büyük destek geldi...

 

Çağrısıyla rekor bağışa ulaşılan Müge Anlı’ya Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından Altın Madalya Ödülü verildi. “İyilik için yarışalım” diyen Müge Anlı izleyicisi, kısa mesajla bağış seferberliğini başlatarak bir kez daha yürekten destek verdi ve kısa sürede “108 bin 263 SMS”le, “1 Milyon 82 bin 630 lira” rekor bağış toplandı. Nasıl hayran olmayalım şimdi?

DEĞİŞİKLİK İYİDİR

Önceki gece yangın dolayısıyla ateşli bir final yapan Kırgın Çiçekler gelecek sezon da atv ekranında olacak. Üç yıl önce hikayeye minik genç kızlar olarak başlayan bizim çiçekler bildiğin koca kadın oldular...

Hâl böyle olunca üstlerindeki üniformaları da sırıtır oldu. Acaba gelecek yıl çiçekleri formasız mı görsek? Ateş kızılını görünce aklıma takıldı zaten; tam da papatyadan güle dönme vaktidir. Değişiklik iyidir!

Dizi süreleri mutluluk törpüsü mü?

Tuba Büyüküstün ve Onur Saylak çiftinin boşanma nedeni olarak dizi süreleri gösterildi. Tabii ki bu bir iddia. Ama haksız değil...

Bir dönem Oyuncular Sendikası’nın başını çektiği “Yerli dizi yersiz uzun” kampanyasından hareketle bir alternatif tespit de biz ortaya koyalım; “Yerli dizi uzadıkça oyuncu evliliklerinin ömrü kısalıyor”...

Haftada 200 dakika dizi yetiştirme telaşında olan oyuncu çift bırakın görüşmeyi gülüşmek için bile zor vakit buluyor. Eh somurtkan ilişkilerin sonu da malum, görüyorsunuz. Yazık vallahi!

Hikayenin çehresi değişiyor

Günlük diziler arasında eğilip bükülmeden yoluna devam eden Elif, yeni sezon için de Kanal 7 yönetiminden olur aldı...

Birkaç bölümünü takip ettiğim dizinin haftalık dizi kalitesinde çekildiğini söyleyebilirim. Yeni sezonda bu kafayı devam ettirip, öykünün çehresini de değiştireceklerini söyleyen yapımcılara “hadi bakalım, kolay gelsin” diyorum. Özellikle de başarılı yönetmen kardeşim Mahmut Kaptan’a!

İYİ YAPMIŞ MIYIM?

Survivor (TV8) tribünleri yarışmadan daha karışık. Mesela içi fesat bir arkadaşım(!) Survivor’da kadın yarışmacıların adaya geldikleri güne göre çok daha kilolu olduklarını söyledi...

Ben de “Ekran bu; 6 kilo fazla, altı yıl yaşlı gösterir” diye konuyu kestirip attım. İyi yapmış mıyım?

ALİ EYÜBOÜLU - MİLİYET

ANLAŞMAYI İMZALADI ABD’YE TATİLE GİTTİ

Geçen sezon sunacağı evlilik programı, ardından “Gel Barışalım” projesi hayal olan Hande Ataizi, sonunda şeytanın bacağını kırdı. Ataizi, yeni bir projeye imza atar atmaz, tatil için eşinin memleketi Amerika’ya uçtu.

Ataizi, yeni yayın döneminde yapımcılığını Karga Film’in üstleneceği eğlence programıyla FOX seyircilerinin karşısına çıkacak.

FOX’un hafta içi gündüz kuşağında ekrana getireceği kadınlara yönelik eğlencede Ataizi’nin programı Fatih Ürek’le sunacağını duydum. Ataizi, programı tek başına sunacağını söyledi. Ancak kanalla yapım şirketi henüz programa son şeklini vermedi. Ataizi’nin programı tek başına sunma ihtimalinin yanı sıra duruma göre Fatih Ürek veya başka bir ünlünün de ona eşlik etmesi de söz konusu.

GÜNÜN SÖZÜ

Mükemmel aşk, insanın kendisini mutsuz edecek kişiyi sevmesidir! (Soren Kierkegaard)

YÜKSEL AYTUĞ- SABAH

NEDEN BU KADAR ÖFKELİ OLDUK?

Öyle gerildik ki, davul zarı gibi tın tın ötüyoruz. Sanki yüksek gerilim hatlarının üzerinde cambazlık yapıyoruz. Gün geçmiyor ki, öznesi öfke olan bir kriminal haber düşmesin haber bültenlerine, gazete sayfalarına... Son bir yıl içinde sadece belediye otobüslerinde yaşananları alt alta dizseniz, topluca delirdiğimize hükmedersiniz. İnsanlar incir çekirdeğini bile doldurmayan nedenler yüzünden birbirlerinin boğazına sarılıyor. Sadece sokaktaki sıradan insanlar mı? Ülkenin en ünlü ve kariyerli futbolcusu, üstelik Milli Takım'ın uçağında bir gazetecinin boğazına sıkıp küfrediyor.

Peki nasıl bu hale geldik? Neden milletçe delirdik?

Ben ne sosyoloğum, ne de psikolog. Bu alandaki bilgilerim, üniversite sıralarında aldığım temel dersler ve kendimi yetiştirmek için okuduğum kitaplarla sınırlı. Ama bir gazetecinin, özellikle de her gün yorum yapan bir köşe yazarının sosyoloji ve psikoloji ile barışık olması gerektiğine inanırım. Bu nedenle az sonra yazacaklarım, ahkam ya da kesin hükümler değil, kişisel gözlemlerimden ibarettir. İşte bence neden delirdiğimizi anlamaya yardımcı olacak sebepler:

HER YANIMIZ STRES

1- Son derece 'travmatik' bir coğrafya üzerinde yaşıyoruz. 35 yıldır devam eden asimetrik bir savaşın içindeyiz. Ekrana her gün al bayrağa sarılı şehitler ve onların acılı ailelerinin feryatları düşüyor. Ekrandan evine her gün bunca 'acı' pompalanan insanların ruh hali düzgün olabilir mi?

2- Bu ülke neredeyse 10 yılda bir darbeyle, muhtırayla karşı karşıya kalıyor. Demokrasiye inanç bir yana; insanların kendi can ve mal güvenliğini tehlikede saydıkları böylesine bir 'kaygı' ortamı, toplumu depresyona sürüklemez mi?

3- Jeopolitik açıdan emperyalist güçlerin sürekli hedefinde olmak, psikolojimizi olumsuz yönde etkiliyor. 'Amaçları bizi bölmek, parçalamak, ülkemizi ele geçirmek. Hepsi dış mihrakların yüzünden' psikolojisi, ruhumuzu her gün artan bir şiddette kemiriyor.

4- Aynı zamanda bir doğal afet ülkesiyiz. Bugün ortaya çıkan davranış bozukluklarımızın önemli bir kısmının, 1999 depreminin yarattığı artçı travmalarla ilgili olduğuna inanıyorum.

5- Siyaset, tamamen 'gerginlik' ve 'karalama' üzerine inşa edilmiş durumda. Siyasetin zirvesindekiler, gerilimden oy sağmayı önemli bir meziyet haline getirdiler. Ancak bunun topluma olumsuz yansımalarından habersiz görünüyorlar.

6- Hepimiz yarış atı gibi yetişiyoruz. Okul sıralarından başlayan 'sınavların' sonu gelmiyor. Hayatı iki saatlik sınava bağlı bireyler olarak yetişmek, ruhumuzda sonu gelmez kramplar oluşturuyor. O yarışma hali, sadece okul yıllarıyla da sınırlı kalmıyor. Yeterlilik ve uzmanlık sınavları, iş hayatındaki acımasız rekabet koşulları ile birleşince; giderek daha fazla gerilim yükleniyoruz.

7- Orta direğin ortadan kalkması, zenginler ile fakirler arasındaki makasın giderek açılması da önemli bir gerginlik kaynağı. Bir yanda paranın şımarttığı, değerlerine yüz çeviren, anlayışsız ve hoşgörüsüz bir zümre, diğer yanda tüm hayatı özenmek ve kıskanmakla geçenler. Bu artı ve eksi kutupların yarattığı manyetik alan, hayatımıza 'gerilim' olarak yansıyor.

8- Şiddet, kavga ve karalama, yıllardır en önemli reyting oltası olarak ekrana sallandırılıyor. Televizyonda sözde tartışma programı olarak ekrana sürülen kayıkçı kavgaları, ıssız ada ve moda yarışmalarında bile başarıya giden yolun hep kavga ve entrikadan geçiyormuş gibi gösterilmesi, tartışma ve uzlaşma kültürünü hızla yok ediyor.

9- Sosyal medya ilk başlarda insanların sosyalleşmesini sağlayan bir mecraydı. Ama giderek insanların öfkelerini, ihtiraslarını, kötülüklerini boşalttıkları bir 'kanalizasyon' haline geldi. Bu kanalizasyondan çıkan mikroplar hepimizin ruhunu hasta etti.

10- Özellikle büyük kentlerdeki trafik kaosu, en büyük gerilim nedeni haline geldi. İşine ya da sevdiklerine ayırmaları gereken zamanı trafikte harcamak, üstelik bunu pahalı benzini tüketerek yapmak, insanımızı barut fıçısı haline getirdi.

İşte öfkeli, hoşgörüsüz, tahammülsüz, şiddet eğilimli insanlar olmamıza yol açtığına inandığım, benim gözlemleyebildiğim nedenler bunlar. Eminim, siz altına pek çok madde ekleyebilirsiniz.

PEKİ YA ÇÖZÜM?

Köşemizin sürekli okurları bilirler. Burası sadece gözlem yapan, eleştiren ve yargılayan bir yer değil. Teşhisin yanına mutlaka tedaviyi de iliştirdiğimiz bir klinik. Bu nedenle meselenin çözümüne yardımcı olacak iki önerim var:

1- Ülkenin önde gelen ruh bilimcileri, sosyologları, akil insanları ve kanaat önderlerinin katılacağı bir şura toplansın. Nasıl bu hale geldiğimizin nedenlerine inilsin. Toplumu rehabilite edecek, içine düştüğü bu bunalımlı halden kurtaracak önlemler alınsın ve hayata geçirilsin. Yani cümleten kanepeye uzanıp çocukluğumuzdan başlayarak anlatmaya ihtiyacımız var.

2- İlkokuldan başlamak üzere okullarda Öfke Kontrolü ve Tartışma Adabı dersi müfredata dahil edilsin.

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERtv yazarları