UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

KADINLARIN YENİ KAHRAMANI ‘SHLOK’

TV yazarları bugünkü köşelerinde yine oldukça önemli ve dikkat çeken konulara değinmişler. İşte sizin için derlediğimiz yazılar…

KADINLARIN YENİ KAHRAMANI ‘SHLOK’

MEVLÜT TEZEL – SABAH

TC KİMLİK NO’LARI DEĞİŞTİRİLSİN

Eren Tanrıverdi, 20 yaşında üniversite öğrencisi.

Sabıkası yoktu. e-Devlet'e girince, sistemde 'uyuşturucu ticareti yapmak'tan tutuklu olduğunu ve duruşma tarihini gördü.

Mahkemeye gitti, izleyiciler arasına oturdu. 'Sahte Eren'in kimlik tespitinde, "Gerçek Eren Tanrıverdi benim" dedi. Ve sanık itiraf etti: "Adım Gökhan Akdemir.

Eren'in ehliyetini parkta buldum, fotoğrafımı yapıştırdım." Eren, "Ehliyetimi hiç kaybetmedim" deyince hakim davayı erteledi.

Habertürk'ten Arzu Kaya, film gibi bir habere imza atmış.

Tanrıverdi'nin kimlik bilgileri kullanılmış. Tanrıverdi ucuz kurtulmuş ama bu olay derinlemesine tartışılmalı.

Türkiye'de her vatandaş tehdit altında!

Öncelikle 19 yaşındaki 'sahte Eren' Gökhan Akdemir, bu yaşta bu sahtekarlığı nasıl ve neden yaptı? Hadi sahte kimlik yapan bir suç şebekesiyle bağlantısı var diyelim, yakalandığında gerçek kimliğini neden açıklamadı?

Acaba aynı suçtan sabıkası vardı, daha az ceza almak için mi kendisini sabıkası temiz Eren olarak tanıttı? Ama suçluların poliste parmak izleri ve fotoğrafları var! Tutuklandığında parmak izi ve fotoğraf eşleştirmesi yapılmadı mı? Bu eşleştirmeyi yapmak için daha önceden sabıkası olmasına da gerek yok. Tanrıverdi, "Ehliyetimi hiç kaybetmedim" diyor, suçlu Akdemir o kimlik bilgilerine nasıl ulaştı?

 BİLGİLERİMİZ KÖTÜ ELLERDE

Geçtiğimiz yıl açılan anonim bir web sayfasında, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının büyük bir kısmının resmi bilgilerini barındıran bir arşiv kullanıma açılmıştı. Haberlerde; MERNİS sistemindeki vatandaşlık bilgilerinin sızdırıldığı, söz konusu arşivin 2010 yılına ait olduğu ve 50 milyon civarında vatandaşımızın kimlik bilgilerinin deşifre olduğu yazıyordu.

Bu konuyla ilgili daha önce de yazmıştım. MERNİS arşivinin sızdırılmasına da gerek yok. Bugün mendilden beyaz eşyaya, internet üzerinden yaptığımız her türlü alışverişte TC kimlik ve adres bilgilerimizi açıklamak zorundayız. Nakit alışverişlerde de birçok kurum TC kimlik bilgilerini istiyor.

Kargodan bir zarf aldığınızda bile TC kimlik numaranızı söylüyorsunuz.

GSM operatörlerinden bankalara, TV platformlarından sigorta şirketlerine; resmi ya da özel birçok kurumda kimlik bilgilerimizle işlem yaptığımız için vatandaşlık bilgilerimiz birçok yerde depolanıyor.

Ve bu bilgiler ne yazık ki, resmi ya da özel kurumlarda çalışan bazı kötü niyetli insanlar tarafından para karşılığı satılıyor. Hatta bazı şirketler, kendi aralarında müşteri bilgilerini paylaşıyor.

Bir şirketin müşteri bilgisine sahip olan kişi, rakip firma tarafından transfer ediliyor.

Elbette bu bilgileri dolandırıcılar da satın alıyor. Daha da kötüsü, 'call center' kuran dolandırıcı örgütler var.

Özetle; Türkiye'de milyonlarca insanın hem kimlik bilgileri, hem de özel hayatın gizliliği tehlikede. İkametgah bilgilerimiz bile sızmış durumda!

 KAOS ÇIKAR MI?

Peki, ne yapılmalı?

Tüm vatandaşlarının TC kimlik numaraları değiştirilmeli. "Nasıl olacak bu iş, kaos çıkar" demeyin. Bu teknik açıdan zor bir işlem olabilir ama yapılmalı!

Ayrıca en küçük işlemde bile TC kimlik bilgilerinin sorulmasının önüne geçilmeli.

Acaba bir suçlu benim yerime geçmiş mi, kimlik bilgilerimle yasa dışı işlemler yapılmış mı diye her gün e-Devlet'i kontrol mü edeceğiz? Böylece dolandırıcıların ellerindeki kimlik bilgileri ve sahte kimlikler boşa çıkar. Elde ettikleri kimlik ve telefon bilgileriyle bizleri zırt pırt arayan 'call center'lardan da kurtulmuş oluruz!

 

SİNA KOLOĞLU – MİLLİYET

İNTERNET DİZİLERİMİZ DAHA ÖZGÜR


İşi, buz dağının altı ve üstü olarak görüyorum. Üzerine ekranda gösterilen diziler var. Tüm sezon 1-2 istisna, basmakalıp işlerin sunulduğu bir dünya gibi. Buz dağının altında, halihazırda ekranda gösterilen dizilerle bağını koparan geniş bir kitle var. Dünyaya bakışları farklı. Değiştirilen deneklerin oluşturduğu beğeni skalasına tepkili çoğunluk, gençler ve orta yaş kitleyle bu düzenden sıkılan profesyonellere kapıların açılmasıyla yeni dizi sektörü oluştu. Süre olarak kısa, konu olarak daha yaratıcı, olabildiğince sansürsüz, oyunculuk olarak “İşte ben buyum” şansı tanıyan diziler. Son zamanlarda giderek artan değişik işler ardı ardına geliyor. Zaten var olan internet kahramanlarıyla, parodi ve skeç dünyasına daha ‘profesyonel’ yaklaşımlar oluyor.

‘Yara Bandı’

 

“Dijital yayınların ses getirmeye başladığı son dönemde, iddialı bir internet dizisi: ‘Yara Bandı’ geldi! Sadece Youtube’da izlenebilecek dizi, hayatta alınacak intikamı olan üç genç adamın hikayesini konu alıyor.”  Basın bülteni bu şekilde. Yarın YouTube’da saat 21.00’de yayında olacak. Mesela böyle bir iş var. Ve arkası mutlaka gelecek.

‘Geçit’ bir bilim kurgu

Sadece bilim kurgu uzmanlık alanımız diyerek yola çıkan bir ekip; Boom Yapım. Günümüzle, 100 yıl sonrası arasındaki geçitten geçen bir grup gencin hikayesini anlatan ‘Geçit’ dizisini ilk bölümünü çektiler. Yapımın dünyayı dijital efektlerle yaratan prodüksiyon ekibi, dekor ve kostümleri bire bir uyguluyor. TV kanallarıyla görüştüler. Büyük olasılık PuhuTV ya da BluTV portföyüne girerler diye düşünüyorum.

Ünlü yönetmen isyan etti

‘Görünen Adam’ bir internet dizisi.

10 bölüm olarak çekildi, altı bölümü yayınlandı. Onur Ünlü’nün elinden çıktı. CNN Türk’te Aslı Öymen’e anlattı Ünlü; “TV’ye iş yapmak konusu sallanmaya başlayınca çalışmamız gerektiği için, başka yerlere bakmaya başladık. O yer internet oldu. Her bölüm 15 dakika sürüyor. TV dizisi gibi bezdirici değil. TV dizisini her hafta çekiyorsun, biz bir kerede çektik, bitirdik. 10 bölüm bir film gibi hazırladık.” BluTV’nin üç dizisi, PuhuTV’nin ses getiren ‘Fi’si, Netflix’in yerli sektöre eğilmesi işin cabası. Yani buz dağının altında da yeni bir alternatif dizi sektörü oluşuyor. Bedava olmayacak tabii ki. Kim seyrediyor, ne kadar Reklam geliri var hepsi denetim altında. Bir ‘kapitalist’ tarafı da olacak altını çizmek lazım.


MESUT YAR POSTA

KEŞKE BÖYLE NOKTALANSAYDI

 

Bana göre İçerde (Show TV) dizisi istenilen finali geçtiğimiz pazartesi yaptı. Çünkü izleyenin yoğun bir şekilde mutlu son talebi vardı...

Yılmaz kardeşler Kebapçı Celal’i alt etti, aile 20 yıl sonra bir araya gelebildi, Sarp’ın itibari iade edildi, Coşkun ve Alyanak gibi kimi kötüler aydınlık tarafa geçti...

Bölüm aksiyon doluydu. Ters köşeler klişe sorunu ortadan kaldırdı. Oyunculuklar zirve yaptı ve kebabın alternatifinin balık olduğu ortaya çıktı. Daha ne? Ama son dakikada gelen o “Umut’u Celal aldı, Celal ölmemiş” havadisi neşemizi kaçırmaya yetti. Tadından yenmeyecek bir final olabilirdi. Belki basit ama mutlu.

Neden olmadı dersiniz?

YOK ÖYLE ELİNİ KOLUNU SALLAYARAK...

İçerde’den (Show TV) bir ayrıntıyı not düşelim. İstanbul’da OHAL ile birlikte her yerde güvenlik önlemleri iki misline çıkarıldı...

Mesela bir otele elinizi kolunuzu sallayarak giremiyorsunuz. Önce x-ray cihazından olur almanız sonra da otel güvenliğinden vize kapmanız lazım...

Odalara çıkan asansörlerin hepsi artık elektronik oda kartıyla hareket ediyor. Geldim, istediğim kata çıktım kafası mümkün değil...

Buna rağmen önce Sarp, sonra Davut ve silahlı şürekâsı marka bir otelin bilmem kaçıncı katına kahveye girer gibi giriyor. Yok canım, yemezler!

Yanlış seçimler anaforu

Biraz düş kırıklığından bahsedelim mi? Mesela Kerem Bürsin’in Bu Şehir Arkandan Gelecek’te, Engin Akyürek’in Ölene Kadar’da yaşadığı düş kırıklığından...

Ya da Hande Soral’ın Evlat Kokusu’nda, Ece Uslu’nun Dayan Yüreğim isimli dizide yaşadığı düş kırıklığından...

Geçtiğimiz yılların en çok izlenen, en sağlam fan grupları yapan daha birçok ismi bu sezon deyim yerindeyse tökezledi...

Mesele oyunculukla ilgili değil. Yanlış seçimler ve ötesiyle ilgili. Adam yutan bu anafordan sadece yılı risk almadan geçiren isimler kurtuldu...

Konuk oyuncu olarak İçerde’ye dahil olan Uğur Yücel ya da hiç dizi yapma telaşına girmeyen Kenan İmirzalıoğlu gibi isimler...

Bir de televizyonun dijital alanında az riskli işlere girenler vardı ki orada sanırım en büyük mutluluk Ozan Güven’in oldu. Risk almadan birçok gönlün tahtına oturdu...

Zirvede kalabilmek zor iş vallahi!

Trafik kuralları mı dediniz? 

Geçtiğimiz yıl bu köşede sıklıkla yer verdiğimiz dizilerde trafik kuralları meselesi vardı. Bunu durduk yerde yazmıyorduk elbet...

Son verilere göre günde 13 vatandaş trafik kazalarına kurban gidiyor. Dolayısıyla rol model olarak alınan kimi dizi karakterlerinin ne yaptığı önemli...

Mesela Sarp gibi emniyet kemerini takmadan direksiyon başına geçilmeyecek. Cesur gibi araba kullanırken cep telefonuyla konuşulmayacak, Kudret’in şoförleri gibi üç minibüs yan yana giderek tüm şeritler işgal edilmeyecek, Kerim gibi olur olmaz yerlere park edilmeyecek...

Ne oldu? Gerçek hayatta hepsi trafik magandası kabul edilir, ceza rekoru kırarlardı. Dizi evreninde ise ettikleriyle kaldılar!

Gece hattı devrine dönüş...

Gece Hattı macerası Hakan Aygün ile başlamıştı. Sonra ben birkaç sene bayrağı devraldım. Özlem Gürses’ten Gökhan Taşkın’a kadar herkes o efsane gece haber programının ekmeğini yedi...

Gökhan Taşkın hâlâ aynı isimle program yaparken bu kez Show TV cephesinden bir havadis geldi...

Gece Hattı yine başlıyor. İsim babalığını yapan Star TV’de değil de başka bir kanalda hayata dönüyor olması bana bir parça tuhaf geliyor...

Neyse önemi yok. O ismi yine ekranın bir kenarında görmek beni mutlu etti. Gece Hattı’nı önümüzdeki günlerde Zeliha Saraç sunacak. Ama göreceksiniz bu işin ekmeğini başkaları da yiyecek.

Hayırlısı!

 

YÜKSEL AYTUĞ- SABAH

YAZ GELDİ DİYE ÇOK SEVİNMELİYİM


Oh nihayet yaza kavuştuk...' Bu söz şimdilerde herkesin dilinde. İyi hoş da ben yazdan artık eskisi kadar hoşlanmıyorum. Niye mi? Sıralayayım...

Bir kere yaz gelince 'sudan sebeplerle' ölümler artıyor. Denizlere, göllere, nehirlere, kanallara her hafta onlarca kurban veriyoruz. Üç yanımız denizlerle çevrili olmasına, memleketimiz akarsu ve gölleri açısından kocaman bir su parkına benzemesine rağmen henüz suyla barışmış bir millet değiliz. Yüzme bilsin bilmesin, şamriyelini kapan atıyor kendini suya, gölete... Sonrası ağıt ağıt bir keder...

Yaz gelince trafik kazaları da artıyor. Tatil trafiği kurban almaya doymuyor. Geçenlerde Hıncal Ağabey (Uluç) yazdı. Yaz gelince araçlara daha özenli bakım yapmak gerekiyormuş. Ama kimin umurunda? Kurulsun asfaltta can pazarları...

Yazın bir başka kabusu ise keneler... Kırım Kongo kanamalı hastalığına bu yaz kaç kurban vereceğiz Allah bilir...

İçimizde derin yaralar bırakan toplumsal olaylar da genellikle yazın meydana geliyor. Alın size Gezi, 15 Temmuz olayları...

Felaketler açısından da yazdan uzak durmak gerek. En büyük felaketler yaz aylarında başımıza geliyor. Örnek mi? 17 Ağustos depremi...

Keyfinizi kaçırmak, ağzınızın tadını bozmak istemiyorum ama ben artık yazları sevmiyorum...


OYA DOĞAN- VATAN

KADINLARIN YENİ KAHRAMANI ‘SHLOK’


Kanal 7 uzun süredir Hint dizileri yayınlıyor ve reyting listesinde ciddi bir sonuca ulaşabiliyor. Açıkçası bu dizileri izlemeye pek gönüllü değildim. Öğlen ve akşam kuşağında yayınlanan dizilere bakacak vaktim olmadığını da itiraf etmeliyim. Fakat geçtiğimiz haftalarda annem beni ziyarete gelip, “Shlok başlayacak, sen içerde çalış istersen” diyerek beni odadan çıkarınca durumun ciddiyetini fark ettim. Çünkü annem televizyon karşısında geçirdiğim vakit yüzünden şikayet eden bir kadın. Dizi izlemek için yüzüme bile bakmıyorsa orada bir şey vardır. Herkesin annesi bir dizi uzmanıdır. Takdir edersiniz ki, dizi doktoru genimi annemden aldım. Ancak anneme iki yıldır Türk dizisi izletemiyorum. Survivor izleyip “Kafamı ne olacağını bildiğim, aynı şeyleri izlediğim Türk dizileriyle meşgul etmek istemiyorum” diyordu. Şimdiyse saat 22.00’de başlayan Tatlı Bela için hiçbirimizle konuşmuyor, “Kanalı değiştir” diye baskı yapıyorsak bizi odadan çıkarıyor. Babamla bu konudan çok mustaribiz. O nedenle susup annemle birkaç bölüm Tatlı Bela izledim.

Kadın değersiz görülüyor

Son derece basit bir prodüksiyon! Shlok ve Astha zorla evlendirilen bir çift. Shlok karısına karşı nefret besleyen, Astha ise sevgi dolu bir kız. Büyük mücadeleler sonucunda da Shlok’un sevgisini kazanıyor. Evde Shlok’un annesi kötülükler yapıyor. Daha doğrusu Astha öyle biliyor ama asıl kötülüğü babası Niranjan yapıyor. Kadına o kadar kötü davranıyor ki, Astha durumu fark edip gerçeği ortaya çıkarmaya çalışıyor. Eski kuşak kadına önem vermezken, yeni kuşak kadının kıymetini bilmek istiyor. Herkes sürekli çatışıyor. Kız çocuğu önemsiz, erkek değerli kabul edilirken Astha herkese kadının da değerli olduğunu öğretmeye çalışıyor. Önce kocası Shlok’un kalbini kazanıp yanına çekiyor ve birlikte mücadele ediyorlar.

Alfa erkeği görmek istiyorlar

Annemden sonra televizyon gurusu saha araştırması grubum kadınlarla buluştum. Onlarında ağzından da Shlok düşmüyordu. Hepsi aynı şeyi söylüyordu. “Evet dizi biraz saçma ama erkeklerin o kadar kötülük yapıp suçu kadınlara atması nedeniyle izliyoruz. Astha ve Shlok sevgiyle bu durumu aştılar. Niranjan’ı da sevgiyle değiştiriyorlar. Ayrıca Shlok çok yakışıklı!” Anlayacağınız kadınların yeni kahramanı Hintli oyuncu Avinash Sachdev! Çünkü esmer, sert, aşık, Alfa erkeği ve annesine sahip çıkıyor. Kadınlar ekranda artık adam gibi adam görmek istiyor. Bilmem anlatabildim mi?

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERYAZARLAR