Yılmaz Özdil, bugün bir yazı yazdı ve birtakım gazetecilerin yazdıkları yazılar karşılığında para aldığını iddia etti.
Kimdi o gazeteci?
İzzet Çapa olaya hemen dahil olup, herkesi güldüren iki kelimeyle, Esin Övet olduğunu adeta ilan etti!..
Peki, Yılmaz Özdil ne yazmıştı?
FATİH TERİM’İN KEBAPÇI BASKINI
Fatih Terim steak house'çı damatlarıyla birlikte kebapçıyı bastı, birbirlerinin
kafasına sandalye vurdular, kebapçılar döve döve steak house'çıları püskürttü,
Fatih Terim kaçarak Acun'un evine sığındı filan…
*
İzah edeyim.
*
Çeşme 40 bin kişinin yaşadığı bir belde, 40 bin kişilik polis var, 40 bin kişilik
zabıta var, 40 bin kişilik çöpçü var, Alaçatı'da 1 milyon kişi var! Ne kanalizasyon
yetiyor, ne elektrik yetiyor, bayramda ekmek bile yetmiyor, İzmir'den getiriliyor.
Tırlarla damacana geliyor, dükkanda koyacak yer yok, depo yok, eşşek bağlar
gibi tarlaya koyuyorlar, pet şişe 45 derece sıcakta tarlada duruyor, sonra sen
içiyorsun.
*
Dükkan kiraları yıllık 200 bin lira civarında, güya yıllık ama, Çeşme'nin sezonu
45 gün… Kimse sormuyor nasıl olsa, birader kokain mi satacaksın, 1.5 ayda bu
kira nasıl çıkar?
Dükkan denilen de, enine
dört adım, boyuna beş adım, penceresi bile yok, bildiğin inek bağlanan yerlerdi,
kapı takıp, dükkan diye kiralıyorlar.
*
Kabadayıdan bozma mafyacıklar türedi, kumrunun midyenin ağaları var. Burası
benim bölgem ulannn diye rakibinin kulağını satırla doğrayan var. Plaj
otoparkını paylaşamadılar, çatışma çıktı, kalaşnikofla taradılar, iki kişi öldü.
Dikkat isterim, tabanca değil, kalaşnikof…
Kano küreği taşır gibi uzun namlulu silah taşıyan kösele makosenli keresteler
dolaşıyor Alaçatı'da.
*
Değnekçiye beş lira verirsin, on lira verirsin… Görgüsüz Araplara özenen bazı
İstanbullular, Hacımemiş'ten porşesini alıp getirene 200 lira veriyor,
değnekçinin şakülü kayıyor, psikolojisi bozuluyor, değnekçi kendini oto galericisi
zannetmeye başlıyor, bahşiş beğenmiyor, bıraktığın otomobili beğenmiyor,
markan modelin yüksek
değilse “yer yok” diyor. Bahşiş gösterişi yüzünden sandviççi bozuluyor,
kokoreççi bozuluyor, kafeci bozuluyor.
*
İstanbul boğazında en faça
yerde bira içiyorsun, 15 lira, Alaçatı'da sokak arasında bira içiyorsun, 30 lira!
*
“İstanbullulara giydiriyorum” diyen restorancı var. “Utanmıyor musun?” diye
sordum. “Etrafa rüzgar olsun diye 100 liralık
sofraya 500 lira atıp gidiyorlar,
asıl giydirmezsem utanmam
lazım” dedi.
*
Yaz sezonu boyunca gelse de gelmese de aynı masaya rezervasyon yaptırıp,
gelmese bile dört kişi gelmiş gibi para ödeyen var. Beachlerde yaz sezonu
boyunca şezlong tutan var, haftasonu ya geliyor ya gelmiyor, şezlong devamlı
boş duruyor, parasını ödüyor. Şımarıklık desen, anlamını tam karşılamıyor,
parayla varolmaya çalışan, parasıyla rezil olan, tarifi zor tuhaf bir ruh hali.
*
Avantacı köşe yazarı sorunu var Alaçatı'nın… Restorandan bardan otelden
avantayı alıyorlar, göklere çıkarıyorlar, Michelin yıldızı muamelesi yapıyorlar.
Bunların methettiği 10 mekandan 9'u seneye yok!
*
Her ağustos ayı ortasında aynı dram yaşanıyor, magazin sayfalarında ballandırıla
ballandırıla manşet yapılan mekan sahibi, sezon bitmeden iflas ediyor,
geceyarısı kamyoneti kapıya dayıyor, buzdolabını masayı sandalyeyi yüklüyor,
kaçıyor, dükkan sahibi ertesi sabah geliyor ki, kapılar açık, kiracı kaçmış.
*
Tarifesi olan köşe yazarı var, 50 bin lira ver, ahtapotla kaplumbağayı
ayırtedemeyen aşçıyı, Avrupa'nın en iyi aşçısı diye yazsın… “Gurme blogger”
ayağıyla kasapları manavları dolandıranlar bile var.
*
Ot festivali yapılıyor. Alaçatı'yla alakası olmayan, bıraksan Ilıca'dan Çeşme'ye
gitmeyi bilmeyen tipler üşüşüyor, ucuzcu markete gidiyorlar, tanesi iki liradan
çilek reçelini kayısı reçelini topluyorlar, kapakları söküyorlar, tanesi beş
kuruştan beyaz kapak takıyorlar, etiketi söküyorlar, kesekağıdına el yazısıyla
“Alaçatı organik ev yapımı” yazıyorlar, stand açıp, tanesi 20 liradan kakalıyorlar.
“Ayy ne ucuzmuş” diyen tikicanlar da “tadı damağımda kaldı” diye anlatıyor.
*
Rant patlamış vaziyette… Üç sene önce 300 bin liraya satılan evler, şu anda 3
milyon lira, 10'a katladı… Üç sene önce “voliyi vurdum” diye evini satıp, şimdi o
sattığı kendi evinde bekçilik yapan Alaçatı yerlisi var. Karısı da o sattıkları kendi
evine temizliğe gidiyor!
*
Habire villa dikiliyor, birbirinden çirkin binalar yapılıyor. Müteahhitlerin yüzde
90'ı İzmir dışından geliyor, hepsi Akp'li. Ne şehre saygıları var, ne doğaya
saygıları var, ne tarihe…
Chp'li belediye kukla olmuş. Çakabey Anıtı mesela, moloz anıtı haline geldi,
götürüp oraya döküyorlar. İzmir fatihi Çakabey, eski evlerden sökülmüş
klozetlerle yan yana duruyor.
*
Trafik, İstanbul trafiğinden beter… Köyün daracık sokaklarında
TOMA büyüklüğünde ciplerle manevra yapmaya çalışıyorlar, motosiklet zor
girer, Vito'yla girmeye çalışıyorlar. Bu hıyartolar yüzünden, huzurlu bir tatile
gelip, kavga etmeden dönen yok.
*
Dünyanın en kalabalık terkedilmiş cins hayvan merkezidir Alaçatı… Tatile
gelirken petshoptan satın alıyorlar, çarşıda plajda piyasa yapıyorlar, tatilden
dönerken hevesleri geçiyor, sokağa bırakıyorlar! Türkiye'nin en büyük hayvan
barınaklarından biri Çeşme'de ama, yetmesi mümkün değil… Her yaz yüzlerce
köpek terkediliyor. Kedi terkeden var, papağan terkeden var. Allah sizi
inandırsın, Alaçatı'daki tatilinden dönerken sokağa maymun bırakan var,
maymun!
*
Şımarıklık, küstahlık, magandalık, Alaçatı markası kirletiliyor.
*
Halbuki…
Cibes'tir Alaçatı.
Şevketibostan'dır.
Radika, turpotu, ısırgan…
Ebegümeci, sarmaşık, enginar'dır.
Zeytinyağlı cennetidir.
*
Kebapçılarla steak house'çıların birbirlerinin kafasına sandalye vurduğu, yörenin
ruhuna aykırı bi yer haline getiriliyor.