UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

SERKAN TATAR SORDU, LÜSET KOHEN FİNS CEVAPLADI

Bu hafta On Derin Ayak İzi adlı 518 sayfalık ilk romanını İngilizce olarak yazan ve kitabı bizzat kendisi Türkçe'ye çevirerek Türk okuyucularla buluşturan bu kitabıyla 2013'te Uluslararası Harper Collins Authonomy Altın madalya ödüllü başarılı yazar Lüset Kohen Fins bu hafta konuğumuz.

SERKAN TATAR SORDU, LÜSET KOHEN FİNS CEVAPLADI

ST: Nasılsınız?  Çalışmalarınız yoğun bir şekilde devam ediyor,  Neye dahilsek karşımıza o frekanstan kapılar açılır. Diye bir açıklamanız var bunu biraz açar mısınız?

Teşekkür ederim iyiyim. Yaşamım boyunca şunu gözlemledim ki zihin ve ruh neye meyilliyse, beden otomatikman onları takip ediyor. Dolayısıyla kendi içsel davamızda hangi çemberlere dahilsek, o çemberlerde mevcut olan tüm moleküller bize yavaş yavaş bir şeyler anlatmaya başlıyor. Bahsettiğim frekans -eşittir- algılarımızı tetikleyen bu moleküller. Bunu algıda seçicilik olarak da düşünebilirsiniz.

ST: Son kitabınız “Dahil”de felsefe ve din arasındaki ilişkiyi yıldızları

hiç barışmayan iki apartman komşusuna benzetmenizin sebebi nedir?

Burada kastettiğim kitle dindarlar değil, dinciler. Onlar binadaki tüm

sorunların kaynağını sürekli apartman yöneticisine yükleyenler. Felsefe

ile ilgilenenler de olay çıkmasın diye hoşgörüye sığınan, hafif sinik

fakat her daim mağrur apartman sakinlerini temsil ediyorlar. Din olgusu

kutsaldır, esas çıkış noktası olan Allah sevgisini korkuya çeviren veya

benimki seninkini döver mantığına sahip olan her bakış açısı inançlı ve

vicdanı gelişmiş olan insanları kaygılandırır çünkü zamanla yaşamı

yüzeysel ve şekilsel olarak algılama riski doğar. Oysa felsefe çok başka

dehlizler sunar zihin haritalarımıza. En güzel tarafı ise hiçbir fikrin

bir diğerini çürütmek için savaşmamasıdır.

ST:   Dünya şu sıralar iki kişilik bir yarışta üçüncü olmuş gibi

hissedenlerle dolup taşıyor diye bir açıklama yaptınız Instagram

hesabınızda. Peki bu terim ne anlatıyor, biraz bahseder misiniz?

Öyle insanlar tanıdım ki, bana göre hiç hak etmedikleri yerdeler. Ve

öyle insanlar tanıdım ki en olası işleri bile son anda ters yüz

edebildiler, dolayısıyla istemeden de olsa hem kendilerine hem de

çevrelerine bilimum üzüntüler yaşattılar. Yıldızları o kadar alçakta ve

sönüktü ki, onlar gün geldi iki kişilik yarışta bile üçüncü olmayı

başarabildiler.

ST: Altı yıl önce kurduğunuz Yaratıcı Yazarlık Atölyesi eğitimleri sizin

kendi ders kitaplarınız ve özel olarak tasarladığınız eğitim

metaryelleri ile gerçekleşiyor. Bu sizin için tecrübeyi transfer etme

ihtiyacı mı? Yoksa kendinize bilgi paylaşmayı hedeflediğiniz bir nevi

yaşam alanı mı yarattınız?

Aslında yazarak şifalanmak isteyenler için kurdum bu atölyeyi. Yazıyla

temasa geçmek kimi zaman üzeri şekerle kaplanan, kimi zaman da

çekirdekleri ezilen bir elmanın her detayını incelemek gibidir. Olgunluk

derecesine göre damakta değişik lezzetler bırakan bu elmaların doğal

yansımaları farklı suretlerde karşımıza çıktığı zaman mest oluruz. Her

açıdan inişli çıkışlı bir yolculuktur bu. Eğitimlerime katılanlar

elmanın her çeşidine tutku ile bağlanmış, reçelinden turtasına, hatta

ekşi sosuna kadar her türlü reçeteyi bizzat denemek isteyen kişiler…

Mecaz bir yana, vermiş olduğum eğitimler daha çok kurgunun aritmetiğini

keşfetmek adına bir miktar bilinç geliştirmiş bireyler veya kurumlar

tarafından tercih ediliyor. Aynı patikadan daha önce defalarca geçmiş

biriyle yola çıkmak isteyen, kurmaca sanatının inceliklerini farklı

açılardan keşfetmeye hazır olan kişilerle bir araya gelmek gerçekten

heyecan verici.

ST:  Spor ve beslenme ile ilgili neler yapıyorsunuz, paylaşır mısınız

bizimle?

Sadece yürüyüş ve esneme egzersizleri yapıyorum. Bol bol su içmeye ve

renkli besinler tüketmeye özen gösteriyorum. Özel olarak yaptığım veya

ilgi duyduğum herhangi bir spor dalı yok.

ST: Okurlarınız ile sosyal medyadan sürekli iletişim halindesiniz

gözlemleriniz paylaşımlarınız nasıl geri dönüşler almanızı sağlıyor?

Okurlarım ve eğitim verdiğim kişilerle sürekli irtibatta olmak mutluluk

ve gurur verici bir his. İlk kitabım yedi yıl önce, son kitabım ise iki

yıl önce çıkmış olmasına rağmen her gün yeni sahiplerine ulaşan, iyi ki

yazmışım dediğim bu beş kitabı gönlümden geldiği gibi kendi kaderlerine

bıraktım. Her şey gibi bu paylaşımların da zamanla kendiliğinden oluşan,

ortak müşterekleri olan bir alana dönüştüğüne şahit oldum. Bu alan çok

büyük olmayabilir, ne de olsa önemli olan düşüncenin herhangi bir

boyutta bir etki alanı olmasıdır ve tecrübeyle de sabittir ki özü sağlam

olmayan hiçbir şey sağlıklı büyümüyor.

Türkiye'deki yayıncılık sektörüyle ilgili düşüncelerinizi paylaşır

mısınız?

2000'li yıllardan önce her şey çok farklıydı, sadece belli başlı

yazarların kitapları geleneksel yayıncılık yöntemleriyle okur

kitlelerine ulaştırılırdı. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte, kitap

basımı kolaylaştı. Artık her isteyen kitap yazabiliyor ve bir şekilde de

yayınlatabiliyor. Orta ölçekli yayınevleri bu konuda pek seçici değil

çünkü ayakta kalabilmek için her ay belli bir yayın kotasını doldurmak

zorundalar. Yeni yazarlara şüphe ile bakılan günümüzde, A sınıfı

dediğimiz köklü yayınevleri de yeni yazarları desteklemeye hiç hevesli

değil. O zaman bu denklemde gözümüze şu gerçek çarpıyor; yazar-yayınevi

ilişkisi aslında tuhaf bir kovalamaca ve yeni yeteneklere yatırım yapan

yayınevi sayısı gün geçtikçe azalıyor. Bu durumda gerçek yeteneklerin

harcanmadan ortaya çıkabilmesi de çoğu zaman mucizeye eş değer oluyor.

En büyük sorun, doğru hedef kitlelere doğru tanıtım metotlarının

uygulanmamış olması.

ST: Pek çok felsefe ile ilgilli araştırmalar yapan bilgi sahibi biri

olarak yaşam felsefeniz nedir?

Kadere inanıyorum ve bireysel astrolojik haritalarımızın hayatımız

üzerinde her seferinde şaşmaz bir etkisi olduğunu gözlemliyorum. Eylem

ve düşüncelerimi birbirleriyle uyumlu kılma çabam sanırım hep devam

edecek. Her gün kendine has ayrı bir öğreti sunduğundan dolayı olsa

gerek, yeniliklere açık olma sınırlarımı esnetme arzum eskisinden çok

daha yoğun.

ST: Bir romanın ortaya çıkması ne kadar ne zamanınızı alıyor?

Ortalama bir sene sürüyor, o da ateş ilk günkü kadar yoğun ise… Momentum

denilen anlık fişeklemeler, zinciri bozmadan ruhunuzda bir nota

oluşturmuşsa, heyecan ve istek uzun süre yanınızda kalıp size eşlik

edebiliyor. Yoğun ve derin çalışmanın gücüne inanıyorum, uzun zamana

yayılan düşünceler -bir şekilde yine zamanın etkisiyle- yavaş yavaş küle

dönüyor.

ST: Lüset Kohen Finsi en iyi anlatacak 3 kelime nedir?

Empati, gözlem, girişimcilik.

ST: Kendinizde en sevdiğiniz yönleriniz neler?

alternatif bakış açılarımı seviyorum, önyargısız olmaya çalışma gayretim

de aralıksız devam ediyor. Bazı şeyler istediğim gibi yürümediğinde suçu

başkalarında değil sadece kendimde arıyorum. Fakat hemen sonra bunu çok

sert bir yaklaşım olarak hissediyorum, bazen suçun başkalarında olduğu

gerçeğini de göz ardı etmeden kendime daha iyi davranmaya karar

veriyorum. Sanırım kendimde en sevdiğim yönler bunlar.

ST: Günümüzdeki  aşk sevgi ve ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Peki 'Sizin özel hayatınızdan ' biraz bahseder misiniz?

Günümüzde özel ilişkiler, tarih boyunca olduğu gibi. Aynı. Arka fon ve

erişim düzeyi haricinde değişen hiçbir şey yok. Şimdiye kadar bildiğim

veya gördüğüm tüm ilişkilerde kişinin duygusal, kültürel ve zihinsel

gelişimine bağlı olarak özel ilişki olgusu değişkenlik gösteriyor. Bana

gelince, denge unsurunun hayatın en önemli mutluluk sırlarından biri

olduğunu keşfetmiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki yirmi yıllık

evliliğimde her gün eşimle birlikte birbirimizin hayat akışına göre uyum

sağlamaya çalışıyoruz. Her şey normal seyrinde devam edebilsin diye

heriki tarafın da eşit çaba göstermesi şart. Denge bozulunca matematik

de aynı hızla bozuluyor. Bu mesele, kader denilen denklemin artçı

şoklarıyla eş değer bir kavram gibi geliyor bana.

ST: Metanoia adını verdiğiniz bir hayal gücü geliştirme metodunuz var,

bu çalışma nasıl gerçekleşiyor?

Metanoia aynı zamanda zihin yogası olarak kullanabileceğimiz bir teknik.

Görsel uyarıcılarla çok kısa bir sürede sizi seçim yapmaya yönlendiren

ve ister istemez hayal gücünüzü esneten bu yöntemle daha önce hiç

duyulmamış veya denenmemiş seçimlere ulaşma fırsatını keşfediyoruz.

Uykuda olmadığımız her an, beyin nöronlarımız bizi sürekli seçim yapmaya

zorlarlar. Özellikle stres altındayken aniden ateşlenen bu nöronlar

doğal olarak zihinde depolanmış mevcut verilere göre hareket ederler.

Yaşarken aldığımız tüm kararlar veya içimize çektiğimiz her nefeste

yaptığımız onlarca farklı tercih sırf bu yüzden hayatımızı ya

kolaylaştırıyor ya da işi iyice çıkmaza sürüklüyor. Duygularımızın,

tecrübelerimizin ve zihin tarafından kayıt altına alınmış tüm yaşam

kesitlerimizin toplamı da 'Seçenekler Dosyası' adı verilen özel bir

depolama alanında muhafaza ediliyor. Bu depolama alanını bir nevi

yazılım veya sürüm olarak da düşünebilirsiniz. Sinema, tiyatro ve

edebiyatın hammaddesi olan kurmaca düzeni üzerine kafa yoran bir birey

için hayal gücünün yeterince esnemiş olması bu yolculuğun olmazsa

olmazıdır.

ST: Peki ya siz insanların ruhlarına dokunurken kendi ruhunuzu dinamik

tutmak için neler yapıyorsunuz?

Eğitimler ve söyleşiler düzenleyerek insanlarla bir araya gelme tutkum

son yıllarda daha ağır basıyor. Tecrübelerimi aktarma konusundaki

isteğim de yakıcı sayılır, olumlu anlamda bir yakıcılıktan bahsediyorum.

Haftada iki veya üç kez seminer ve eğitim düzenleyerek kendimi de

şifalandırıyorum. Huzuru bilgi ve bulgu paylaşmakta buldum diyebilirim.

ST: En son okuduğunuz kitap hangisi?

Spinoza Problemi / Irwin D. Yalom

ST: Dünya'da ve ülkemizde severek okuduğunuz yazarlar var mı?

Stefan Zweig, Joanna Bourke, Milan Kundera ve Zülfü Livanelli'nin

kitaplarını seviyorum.

ST: Roman veya kısa öyküler yazmak isteyen birine ilk 3 tavsiyeniz?

Disiplin, donanım ve ön hazırlık. Bu muhteşem üçlü birbirlerinden

ayrılmamaya and içmişlerdir çünkü biri olmadan bir diğerinin değeri gün

yüzüne çıkamaz. Ortaya yeterince pişmiş bir eser çıkarmak isteyenler,

hamama girince şıpır şıpır terlemeyi göze almalıdırlar. Emek vererek

akan her ter, hamam taşına tutku, tatmin ve huzur damlaları olarak

düşecektir.

ST: Son olarak ucankus.com okurlarına neler söylemek istersiniz?

Herhangi bir konuda hedef belirlerken gerçekçi olmalarını, çevrelerini

genişletmelerini ve sorunlara karşı her zaman alternatif çıkış yolları

üretmelerini tavsiye ederim.

Son Güncelleme: 3.05.2020 15:14:13
ETİKETLERSERKAN TATAR  LÜSET KOHEN FİNS  YAZAR