UÇANKUŞ İHBAR HATTI: Whatsapp Telefon: 0 532 472 88 88 E-Posta: haber@ucankus.net Haber Merkezi: 0212 283 54 54

YOĞUN BAKIMDA YATAN HASTA SAYISI NEDEN ARTIYOR?

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gaye Usluer, yoğun bakım hasta sayısının artışı ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

YOĞUN BAKIMDA YATAN HASTA SAYISI NEDEN ARTIYOR?

Prof. Dr. Usluer, "Beni tedirgin eden, vaka sayısı binli rakamlar civarındayken yoğun bakıma yatan hasta sayısı niçin artıyor? Sağlık Bakanlığı ve bilim kurulunun bunu açıklaması gerekiyor." şeklinde konuştu. Prof. Dr. Usluer, okulların açılması ile ilgili de dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gaye Usluer, sonbahar ayları ile birlikte corona virüsüyle grip virüsünün birbirine karışacağını, 65 yaş üzeri ve riskli kişilerin Eylül ayında mutlaka hem grip hem de zatürre aşısı yaptırmaları gerektiğini açıkladı.

Son günlerde A grubu kana sahip kişilerin corona virüsüne daha çok yakalandıkları yöndeki tartışmalara da değinen Usluer, “Kan grubu tartışması son derece gereksiz ve saçma bir tartışma olduğunu söylemek istiyorum. Doğru olduğunu kabul edelim. Ne olur? Kan grubumuzu mu değiştireceğiz?” dedi.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Gaye Usluer, normalleşme süreci ile ilgili açıklamalarda bulunarak, virüs döneminde okulların durumunu, yaklaşan Kurban Bayramı’nda uygulanacak tedbirler hakkında bilgiler verdi.

RAKAMLAR ÇOK ŞEFFAF, ÇOK DETAYLI VERİLMİYOR

Prof. Dr. Usluer, 1 Haziran tarihinde Türkiye'nin plansız, programsız bir normalleşme süreci başlattığını belirterek, “Normalleşmeye başlamak doğruydu. Ama atılacak her adım bir sonraki adım hesaplanarak, her adım sonrası neler olduğu görülerek olması gerekirken en olmazlardan başlanılarak Türkiye normalleşme sürecine girdi.

1 Hazirandan bugüne geldiğimizde sabitlenmiş bir günlük ölüm hızı var. 18-20 arasındaki vatandaşımızı kaybediyoruz. Neredeyse sabitlenmiş 1000-1200 arasındaki gülük yeni vaka ama buna karşılık Mayısın ilk haftasındaki tarihlerde görebileceğimiz yoğun bakım hasta sayısı ile karşı karşıyayız. Bize rakamlar çok şeffaf, çok detaylı verilmemektedir” dedi.

YOĞUN BAKIMDA YATAN HASTA SAYISI NEDEN ARTIYOR?

Bütün şehirlerin vaka sayılarında bir artış olduğunu ifade eden Usluer, “1 Hazirana kadarki süreçte hastaneye başvuran olguların yüzde 10'unda test pozitifliği saptanırken şu anda hastaneye başvuran hastaların neredeyse yüzde 50'sinde test pozitif. Acaba kullanmakta olan test kitlerinde mi bir değişiklik var? Daha duyarlı test kitleri mi kullanıyoruz, bu kadar yüksek pozitiflik saptıyoruz.

1 Haziranda başlayan hızlı ve dağınık normalleşme süreci, öğrencilerin 1 hafta ara ile sınava girmeleri, sınavda yaşanan görüntüler birbirine eklendiğinde birbirini izleyen hastalarda vaka sayılarında artışlar şeklinde yansıma yapıyor.

Beni tedirgin eden, vaka sayısı binli rakamlar civarındayken yoğun bakıma yatan hasta sayısı niçin artıyor? Sağlık Bakanlığı ve bilim kurulunun bunu açıklaması gerekiyor. Yoğun bakım hasta sayımızın artıyor olması Türkiye'nin verileri ile Türkiye'deki hasta dağılımıyla ilgili bir takım soru işaretlerini aklımıza getiriyor” şeklinde konuştu.

KAN GRUBUMUZU MU DEĞİŞTİRECEĞİZ?

Corona virüsünün A grubu kana sahip insanlarda daha fazla enfekte olup ölüm oranının daha yüksek olduğu, 0 grubu kana sahip olanların ise daha az etkilendiği yöndeki tartışmalar hakkında da açıklamalarda bulunan Usluer şöyle konuştu:

“Kan grubu tartışması son derece gereksiz ve saçma bir tartışma olduğunu söylemek istiyorum. Doğru olduğunu kabul edelim. Ne olur? Kan grubumuzu mu değiştireceğiz? Veya salgını yönetim biçimimizi mi değiştireceğiz? Korunma önlemlerimizi, insanların kan gruplarına göre mi yapacağız? Bu çok gereksiz, zamansız ve faydasız bir tartışma.

Pandeminin öyküsü, bittiğinde yazılacak. Belki öykünün bir kenarında bu kan grupları da yer alacak ama salgının kontrolünde bugüne hiçbir yararı olmayan bir durumdan bahsediyoruz. Hastalığın birinci bulaşma yolu damlacık yolu. İkinci bulaşma yolu damlacıkları etrafa saçıyoruz, etraf dediğimiz cansız yüzeyler, işte o cansız yüzeylerde özellikle ellerimiz kontamine oluyor.

O eller aracılığıyla tuttuğumuz çatal, bıçak, kaşık, bardak kafe ve restoran gibi toplu yaşam alanlarında bizzat kişilerin aracılığıyla enfekte olabilirler. Kafe, restoran gibi toplu yaşam alanlarında bulaş riski ile karşı karşıya kalabiliriz.”

TÜRKİYE'DE OKULLARIN OLANAKLARI BİRBİRİYLE AYNI MI?

Eylül ayı okulların açılma zamanı olduğu ve okullarla ilgili bir planlama yapmak zorunda olunduğunu ifade eden Usluer, “Benim açıkçası Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu konuya çok kafa yorup, bilimsel veriler üzerinden, bilim kurulunun verdiği bilgiler üzerinden ciddi bir çalışma yaptığına dair kaygım var.

Neden derseniz? İlk sınav öncesi yani LGS öncesinde Milli Eğitim Bakanına ‘bu kadar karmaşa içinde sınav olacak, kaygılı mısınız?' diye soruldu. Bakan da bunun zorunlu bir sınav olmadığını, veliler isterlerse sınava soktuklarını söyledi. Şimdi bu zorunlu bir sınav değilse de milli eğitim sistemi içerisinde veliyi çocuğunu hazırlamak zorunda bırakan çocuğunu o sınava sokmak zorunda bırakan bir sistem.

Zorunlu değil ama sistem onu zorunlu kılıyor. O zaman bu zorunlu kılan sistemin sahiplerinin buna yönelik doğru tedbirleri alması gerekiyor. Okulların açılmasıyla ilgili işte 4 metrekare alan olacak, sağı şöyle, solu böyle. Türkiye'de okulların olanakları birbiriyle aynı mı? Türkiye'de çocukların hepsi aynı fırsat eşitliğine sahip mi? Bu olması gerekeni Ankara'da kaç okulda sağlayabiliriz? İstanbul'da kaç okulda sağlayabiliriz? İstanbul'un merkezi ile diğer bölgelerindeki okullar arasındaki olanak ve fırsatlar eşit midir? Türkiye geneline bunu nasıl yayıyoruz?

Bu nedenle Eylül ayının doğru bir zamanlama olup, olmadığı konusunda gerçekten ben de kaygılıyım. Milli Eğitim Bakanlığı ekonomik kaygıları ve sistemin işleyişini de düşünerek hızlı hızlı bir karar alma durumu içine girdi. Bunun doğru olmadığını düşünüyorum.

Şu anda birçok ülkede aynı sorun var. Hiç açmamak mı? Açıp kapatmak mı? Veya açmadan önce hangi durumda olduğumuza dair reel bilgi donanımını sağlamak. Reel kısım çok önemli. Gerçekten bilgiyi ham haliyle değiştirmeden, takla attırmadan doğru analize tabi tutmak lazım. O doğru bilgi ışığında okul süreci yani Eylül ayının önemli olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu.

GRİP SALGINI İLE CORONA VİRÜSÜ BİRBİRİNE KARIŞACAK

Eylül ayında corona virüsü devam ederken grip salgınının da başlayacağını belirten Usluer, “Eylül ayında biranda kendimizi hem corona virüsü hem de grip ile birlikte bulacağız. Ve ikisi birbirine karışacak. Hangisi corona virüsü? Hangisi grip? Aşıya ne zaman ulaşacağız?

Geçen Aralık ayına kadar grip aşısına ulaşamadık. Sağlık Bakanlığı daha erken getirteceklerini söylüyor. Erken gelirse iyi olur. Sonbahara girmeden zatürre ve grip aşısını öneriyorum. 65 yaşın üzeri hem zatürre hem corona virüsü hem de grip için risk dediğimiz şeker hastalığı gibi, KOAH gibi kronik hastalıklar, bağışıklık sistemi bozuk olan herkesin zatürre ve grip aşısı yaptırması lazım.

Grip aşısı en erken Eylül 15'de çıkacaktır. Mevsim gelmeden mutlaka aşılanalım. Zatürre aşısını ise şuan dahi olabiliriz. Mevcut risk gruplarının mutlaka zatürre aşısıyla da kışı beklemeden şuandan itibaren aşılanma programına kendilerini almaları lazım” diye konuştu.

BAYRAMDA BİR TAKIM KISITLAMALAR SÖZ KONUSU OLABİLİR

Prof. Dr. Gaye Usluer, yaklaşmakta olan Kurban Bayramı süreciyle de ilgili açıklamalarda bulunarak şöyle konuştu:

“Bugünlerde 900'lü bir rakam var. Bayrama kadar da önümüzde yaklaşık 2 haftalık bir süreç bulunuyor. Eğer iniş devam ederse kontrollü bir bayram geçirebiliriz. Ama tekrar binin üzerinde bir rakamların olması durumunda bayramla ilgili bir takım kısıtlamalar söz konusu olabilir. Çünkü bayram gerçekten hem şehirlerarası transferin çok fazla olduğu hem de insanların çok fazla birbiriyle iç içe olduğu bir süreç.

Düğün, dernek sonucunda çok fazla hastalar geldi hastanelerimize. Düğüne katılanların yaklaşık yüzde 50'si hastanelere hasta olarak geldi. Toplumsal kuralları doğru koymak yerine salgının tüm yükü bireylere yüklenilmeye çalışıldı. Ve erken dönemde siyaset kurumu bir başarı öyküsü yazmaya çalıştı. Eğer bu başarı öyküsü yazma telaşı olmasaydı vatandaşın duyarlılığı, kaygısı, süreçle ilgili yaşadıkları aslında bireysel uyumu daha da arttıracakken siyaset kurumunun erken başarı öyküsü bireylerde de erken bir rehavet oluşturdu.

Toplumsal kuralların yükü siyaset kurumunda. Onu mutlaka düzenleyecekler toplu taşımadan başlayarak. Ama bizler bu ülkede yaşayan her bir birey olarak bireysel korunma önlemlerine, mesafe, maske, el yıkama, alkol bazlı el dezenfektanı bunlara uymaya devam edeceğiz. Yeni normalimiz bu.” (Sözcü)

Son Güncelleme: 20.07.2020 16:28:04
ETİKETLERyoğun bakım  hasta